Seokjin üç gündür çaresizce hücrede bekliyordu. İdam kararı çoktan alınsa bile yoğunluktan ona sıra gelmemişti ve işin komik yanı buydu. Boğazını parçalamak istiyordu, canı çok yanmaya başlamıştı. Aç ve susuz kalmaktan bitap düşmüştü. Gözleri o kadar kısık bir şekilde açıktı ki nerede olduğunu bile unutabiliyordu.
Nitekim bu birkaç gün onu deliye çevirmişti. Karanlık hücrenin kirli kokusuna ayak uydurmuş hissediyordu. Ara sıra kenarlarda gördüğü hamam böceğinden farksız geliyordu bedeni kendine. Eğer kellesi koparılmazsa da burada ölecekti, buna emindi.
Taehyung'u düşünmek ona daha büyük bir acı veriyordu. Hücrenin içinde tek teselli kaynağı olarak onu bulmuştu ancak onu düşünmek kendi kendine uyguladığı bir işkenceden farksızdı. Nasıl olduğunu düşlüyordu ancak onu göremediği için gözyaşlarını akıtmak istiyordu. Vücudu susuz kaldığından pek de mümkün değildi. Ona sarılmak istiyordu ancak buradan canlı çıkamayacağını da biliyordu.
Hücrenin içindeki hissiz bedeninin kulaklarına ayak sesleri geldi. Her akşam bir çift asker gelip kontrol yapıyordu. Seokjin bu sefer hangi tiplerin geldiğine bakamayacak kadar bitikti. Kirli zeminde uzanıp gözlerini kapalı tutmaya devam etti. Yaklaşan adım sesleri ve kapağına çarpan meşale ateşinin ışığı gözlerini zorlukla aralamasına sebep oldu.
"Pişt!"
Seokjin buraya geldiği ilk günden beri askerler dışında kimsenin konuştuğuna şahit olmamıştı. Diğer hücrelerdekiler birer birer götürülüyordu, hepsi ölüme hazırdı. Ve daha önce hiç bu kadar tanıdık bir ses duymamıştı.
"Hey, Jin..." Adını duymasıyla birlikte gözlerini neredeyse tüm enerjisini toplayarak açtı. Bedenini de güçlükle doğrultmuştu. Hücresinin çürük parmaklıklarına dayanmış olan iki çift eli gördü. Jungkook ve Jimin'i...
"Siz," dedi ve ardından öksürmesine engel olamadı. Kuru boğazı canını çok yakıyordu. Bunun üzerine Jimin endişeyle elindeki su bardağını uzattı. "Al, iç bunu." Seokjin güçsüz eliyle bardağı kavrayarak ağzına getirdi ve titreyerek içti. Suyun değerini daha önce hiç bu kadar iyi anlamamıştı. Rüyada olduğunu hissedebiliyordu. Ölmeden önceki bir rüya gibiydi.
Ağzının kenarlarında bir miktar su dökülmüşken bardağı bitirdi ve parmaklıklar arasından Jimin'e uzattı. Bardak oldukça küçüktü ve Seokjin susuzluğu gitmese de şükretmişti. "Daha fazlasını getiremedik, üzgünüm." Jimin eğilip parmaklıkların arasındaki adama göz attı. Cidden çökmüştü.
Jungkook ise elinde tuttuğu bir miktar ekmeği parmaklıklar arasından uzattı. Seokjin alırken diğerinin gözlerine kısa bir süreliğine baktı. Buraya gelmesinin sebebi ikisi değildi, şimdi daha netti. Ne Jimin ne de Jungkook bunu yapmamıştı. Bunu biliyordu.
Üstelik her kim yaptıysa da kanunları çiğnediğini itiraz edemezdi. Merhamet gösterilecek bir tarafı yoktu. Ekmeği iştahla yerken Jimin konuşmaya devam etti. "Buraya tekrar gelebilir miyiz, bilmiyorum. Tek diyebileceğim, sana yardım etmenin bir yolunu düşüneceğiz."
Seokjin başını onaylarcasına hafifçe sallasa da bunun imkânsız olduğunu biliyordu. Sadece ölecek birisine verilen basit tesellilerdi bunlar. Bakışlarını parmaklıkların ardındaki iki bedene kaydırdı. Daha geçen gün dört kişi salonda oturup eğleniyorlardı. Taehyung'a sıkı sıkı sarılmıştı ve kahkaha atıyorlardı. Bu hale nasıl düştüğünü bilmiyordu.
Jungkook en başından beri kendisini dikkatle izlemişti. En sonunda Jimin'in omzuna elini koyup kalkmasını sağlamıştı. Seokjin'in bakışları ona dönerken söylemesi gereken bir şey varmış gibi derin bir nefes almıştı. Ardından direk gözlerine bakarak "Güvende olduğunu, seni sevdiğini ve bir çaresini bulacağını söyledi," dedi.
Seokjin gözlerinin aniden dolmasına engel olamamıştı. Jimin son kez sözü tamamlamış ve ikili onu karanlığa tekrardan teslim etmişti.
"Bir yolunu bulmaya çalışacağız, sadece güçlü kalmaya çalış."
**
seokjin'in bahçesindeki kırmızı elmaları aşıran taehyung :') bts world yaptı yine bi kıyak bu fice ::")
yorumlarınızı bekliyorum, biliyorum sıktı bu bölümler ama ben de günde bir bölüm atıyorum fark ettiyseniz sırf hızlı geçelim diye :"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
strawberries & melons
Fanfictaejin jikook taehyung'un çilekleri, seokjin'in kavunlarıyla...