Omzum dürtüldüğünde umursamadan uykuma devam ettim. O kadar uykum vardı ki hiç uğraşamazdım ve adet dönemim varmış gibi karnım ağrıyordu bu yüzden bir elimle de karnıma baskı yapıyordum(burada yazar adet döneminde:d) "Seok uyan işte!" Ağzımdan birkaç garip cümle çıktı bunlar şey gibiydi "ya bi git.boşversene ve benzeri falan" ne dediğimi bilmiyordum.
"Tamam o zaman." Diyerek kollarımı omzuna sardı ve bacak altlarımdan tuttu ve kucağına aldı ki kesinlikle hayır demedim. Demezdimde,gözlerim uyku işiyordu tamam mı?
Jeongguk zaten sabahtan beri benimle uğraşmıştı, beni taşıyarak çeksin cezasını.Evin dış kapısını açmak için anahtara ihtiyacı vardı ve sanırım anahtarı cebindeydi.
Beni sol tarafına doğru itelemişti anahtarı cebinden çıkarmak için. Bir kaç uğraştan sonra yapamayacağını anlayıp dikeldim ve cebinde olan elini çıkarıp elimi cebine soktum.
"Bir şeyi de becersen keşke." Uykulu olduğumdan kısık ve garip bir ses tonu çıkmıştı.
Hissettiğim anahtarı çıkarıp eline verdim. "E uyandıysan insene kucağımdan." Omuz silktim bu isteğine karşı. "Çıkamam şimdi o merdivenleri,çıkar işte." Kısıkça güldüğünü duymuştum.
Üşengeçtim ama yemek yapmaya geldiğinde böyle değildim tabi ki.
Merdiven basamaklarına geldiğimizde kollarımı omzuna sardım ve başımı sağ omzuna yasladım,uykum hafiften gitmişti hemen geri gelmesi lazımdı.
Jeongguk ise derin bir nefes aldı.
"Eğer yakınlığımdan rahatsız olduysan da ayrılamam beni odama sen çıkaracaksın Jeon." Açık sözlü davranmıştım.
"Hayır onun önemi yok. Sus ve uyu bok böceği." Cevap vermedim,uykum daha önemliydi.***
Bir şekilde sabah olduğunda üstümde dün ki kıyafetleri göremeyince ufak bir korku seansından sonra üstümü Jeongguk'un değiştirdiğini anlamıştım. Onda kaldığım bir kaç günde çat pat anlamıştı huyumu. Asla dışarıdan geldiğim kıyafetlerimle yatmazdım yatağa.
Önemsemedim. Bende olan onda da vardı sonuçta.
Telefonu aldım elime saate bakmak için.
06.04
Dünkü yorgunluğumdan sonra nasıl bu kadar erken kalktığımı merak ediyordum. Erken kalktığım için uyumak için hâlâ vaktim var-
KALAMAR!
Hasiktir,hasiktir,hasiktir.
Erken falan değildi. Hemen restorantta olmam gerekiyordu. Baş aşçı'nın-adını hâlâ bilmiyorum- giremediğim gözünden düşmek istemiyordum.Üstüme bir iki parça giyip hemen Jeongguk'un odasının önüne geldim. "Hey! Uyan hemen. Beni iş yerine bırakman lazım Kook!" İlk defa ismini kısaltmıştım ama şimdi bunu düşünmenin sırası mıydı?
Sanırım insanlarla çabucak iletişim,samimiyet kuruyordum. Eh Namjoon hariç.
O tam bir felaketti.
Onun yanındayken konuşma yöntemi ile değil tensel bir samimiyetlik yaşıyordum,bir şekilde.
Kapıya yumruk attım. "Giriyorum bak! Çıplak falansan umurum değil!" Bunu diyordum çünkü evde baksırla geziyordu. Sadece donla,üstü genelde çıplak oluyordu. Tarzı çıplak olmaktı sanırım.
Evde ben olmasam anadan doğma gezerdi.Elimle kulpu aşağı indirdim ve gözlerimi sağ elimle kapattım. Bakmıyordum yani ona sadece önüme bakıyordum-düşmemek için-.
"Ya uyan! Hadii" yatağının yanına gelip omzunu dürtükledim. Düşündüğüm gibi çıplaktı.
"Neden bir insan çıplak gezer?" Söyleniyordum. "Hasta olda gör ebeninkini."
En sonda gözümde ki elimi çektim ve iki elimle onu dürtükledim. "Uyan be başımın belası! Yeter be!" Diyerek omzuna yumruk attım. Yumruğum acı vermiş olmalı ki kolumu bir çırpıda kendine çekmiş böylece bende yatağa düşmüştüm. Yeni uyanmış olan insana baktım. "Yeter be! Bu ne uykudur?" Uyku mahmurluğu ile bana baktı. "H-hı?" Elimle başına vurdum. "Kalk ve beni işe bırak." Başını omzuma attı. "Daha var işe. Beni neden uyandırdın?" Omzumda olan başına baktım. Saçları yumuşak ve güzel kokuluydu. "Kalamarları temizlemem lazım." Başını kaldırıp bana baktı-böylece mesafe azaldı- şuan dipdibeydik.
"Kalamar?" Kafasını parmaklarımla itekleyip "hıhı kalamar. Hadi hazırlan ben aşağıdayım."Merdivenlerden koşarak indim. Az önce fazlasıyla yakındık ve bu beni rahatsız etmiş,huzursuz olmuştum.
Bir kaç dakika önce aşağıya inmişti.
"Hadi çıkalım." Onaylayıp ayakkabılarımı giydim.
"Hadi be sabahtan beri seni bekliyorum zaten." Güldüm. O da gülümsedi. Yanıma gelip kolunu omzuma attı. "Bekle işte,ölmezsin."
Bu tavırları hoşuma gidiyordu.
Ama yine de çok yakın olmamak en iyisiydi yani az önce ki olay gibi.Arabasına binip radyodan bir müzik açtım.
Şarkı söyleyemeye başladığımda o da bana eşlik etmiş ve gülerek iş yerime gelmiştik.
"Hadi gidiyorum ben. Sen geri dön ve uyu." Saatine bakmıştı. "Haklısın fakat birkaç saat sonra bende geleceğim,en iyisi arabada uyumak." Kaşlarımı çattım. "Neden arabada uyuyorsun ki? Restorant sizin değil mi? Depoda uyu."
Sanki bir şey hatırlamış gibi gözleri açıldı. "Doğru ya," gülerek başımı iki yana salladım.
"Şapşal çocuk gel buraya." Diyerek kendime çektim. Ben daha uzundum ve daha yapılıydım.
Bir kere omuzlarım genişti!
Giriş kapı açık değildi bu yüzden kapının önünde biraz beklemiştik yani düşünmüştük ne yapacağımızı sonra ise Aptal Jeon, cebinden anahtar çıkarıp açtı. Tam bir şapşaldı, buna emindim.Üstümü başımı hazırlayıp elimi yıkadım ve işime giriştim.
Jeongguk ise depoya gideceğini söylemişti.
Uzun bir zamandan sonda kalamarları temizledim.
Saate baktığımda saatin,
09.38 olduğunu görmüştüm. Sanırım ben fazla evham yapmıştım çünkü açılış saati 10'du.
O zaman bende Jeongguk'un yanına gidip biraz uyku çekebilirdim.
Mutfaktan çıktığımda bina tasarımını açıklayan tabeladan deponun yerini öğrendim.
İki kat aşağıdaydı. Merdivenleri şarkı mırıldanarak indim.
Ve deponun kapısına geldim,kapıyı tıklattım ve açmasını bekledim.
Sonra aklıma gelen şeyle alnıma şaplak attım. Uyuyordu.
Kapıyı açıp içeri girdim, o da depo olarak adlandırılan odanın içinde ki yatakta uyuyordu ki burası bir depo gibi değildi?
Çünkü burada bir yatak ve bir gardırop vardı. Etrafta ne bir karton kutu veya derin dondurucu vesaire yoktu. Bu nasıl bir depoydu ki?"Öyle bakacağına gelde uyu." Hemen bakışlarımı ona çevirdim. "Ha?" Kaşlarını kaldırdı.
"Uyumayacak mısın Kim?"
"Uyuyacağım fakat öncellikle burası nasıl bir depo?"
Göz kırptı. "Burası benim depom."
Elimi aşağı doğru salladım. "Ah Bay Jeon benimle flört mü ediyorsunuz?" Bu sefer bende ona göz kırptım.
Sanırım ilk defa yaptığı şu sahte flört olayına cevap vermeme şaşırmıştı. "Ah yanlış anlamanızı istemem,Kim. Sizle flört etmiyorum." Kafamı salladım. "Zaten tavşanlardan hoşlanmıyorum." Eliyle kendini gösterdi. "Bak şu konuda anlaşalım. Benim nerem tavşana benziyor?" Onun yattığı yatağa yaklaştım ve dudağına fiske attım. "Dişlerin tam bir tavşan dişi bir kere sonra burnun küçücük. Gözlerin zaten tam bir tavşan gözü, tek eksiğin kulakların."
Dudağında ki elimi itti. "Ben tavşan isem sen de sincapsın. Ben bir şey diyor muyum?" Düşünüyor gibi yaptım. "Aslında bizim grupta sincap olarak Hoseok'a derdik ama olsun sonuçta sincap sevimli bir hayvan." Omuz silktim.
Bana bakışlarını yöneltti. "Öyleyse tavşan nasıl bir hayvan?"
Düşünmeden cevap verdim. "Şuan a kadar hangi insanın bir tavşanı sevmediğini gördün? Tavşanlar baştan aşağı bir sevimlilik abidesidir. Yanii bana göre." Bu sefer içten bir gülümseme verip. "Hadi uyuyacağım ben uyuyacaksan kıvrılırsın yanıma."
Yatağa geçip uzandığında bende düşünmeden yanına uzandım. Şimdi bunu düşünmek ile uğraşamazdım.
Gözlerim kapanıyordu zaten.
"Bence sincaplar da en sevimli hayvanlar Kim."