Küçük(?) itirafımdan sonra ortan sessizleşmiş ondan bir kaç dakika sonra hesabı isteyip-kim ödeyecek kavgası bile yapmadan- hesabı ödemesine izin vermiştim.
Bir dahakine ben öderdim.
Neden ağzımdan öyle bir şey çıkmıştı bilmiyordum.
Amacımıda bilmiyordum.
Jeongguk iyi biriydi fakat onu daha onu yeni tanıyordum ve doğal olarak güvenmiyordum.Bunun Jeongguk ile alakası yoktu ve ben berbat bir arkadaştım.
Daha bunu Jimin,Yoongi veya Hoseok'a söylememiştim ya da Taehyung'a.Arabanın yolcu koltuğunu açıp yerime yerleştim.
O da çok geçmeden gelip yerleşmişti.
Konuşmayacağımızı anladığımda içim biraz olsun rahatlamış ve derin nefes vermiştim.Her zaman yanımdan ayırmadığım telefonum ve kulaklığımı takıp, camı açmıştım.
Bu sıcakta hem düşüncelerime hem bana iyi geliyordu esen rüzgar.
Birinin yanında kulaklıkla müzik dinlemek ayıp olabilirdi ama şuan bunu düşünemeyecektim.
Rüzgar yüzümü yalayıp her geçişinde yüzümde manidar bir gülüş oluşuyordu.
-
Restoranta döndüğümüzde konuşmadan,iletişime hiç bir şekilde geçmemiştik ve hemen akşam olup işimiz bitmişti.
Bana verilen odayı ilk defa yatağıma uzanıp inceledim bu kadar detaylı.
Duvarlar lila rengiydi ki bu rengi severdim. Mor rengin her tonu güzeldi.
Yatağım oda da ki pencerenin tam yanındaydı aramızda sadece kalorifer vardı.
Dolap yatağımın yanında kalıyordu ve dolabımda beyazdı.
Zemini kaplayan halı beyaz-lila rengindeydi,her şey uyumluydu.Odanın rengi içimi açıyor ve biraz olsun rahatlamama izin veriyordu.
Buraya rahatlamak,düşüncelerimden uzaklaşmaya gelmiştim ama buradada düşünüyordum.Ama biliyordum ki, eğer orada olsaydım Namjoon beni rahatsız etmeye devam edecek ve daha çok zihnim yorulacaktı.
Hava almaya ihtiyacımın olduğunu anladığım zaman üstümde zaten olan tişört ve pantalona ek olarak hırka almış ve dışarı çıkmıştım.
Burayı zerre tanımıyordum.
Çokta umurum değildi.Ayağımın önüne gelen taşı sürükleyerek ilerliyordum. Beni nereye götürür bilinmezdi.
Başım eğikti sadece taşı izliyordum.
Taş başka birinin ayağına denk geldiğinde o kişiye bakmadan yanından geçip gittim.Başımı kaldırdığımda önümde bir park olduğunu gördüm ve orada ki bir banka oturdum.
Başımı arkaya yaslayıp kulaklığımı taktım ve rastgele bir parça açtım.Gözlerim kapalıydı ve dudaklarım şarkının sözlerini söylüyordu.
Zaten ortada kimsede yoktu anlamıyordum bu yaz zamanında neden parklarda çocuk olmazdı ki?-
Hava kararmaya başladığında hâlâ parkta oturuyordum.
Bazı şeyleri kendimce anlamdırmaya,kavramaya çalışıyordum.Yani nasıl Namjoon'dan hoşlanabilirdim?
Ya da gerçekten hoşlanıyor muydum ki?
Ama hiç hoşlanma belirtisi göstermiyordum?
Ya da gösteriyor muydum?
Of!
"Merhaba," müzik sesi kısık olduğu için duymuştum.
Kalbim maratonda koşarcasına hızlanmış, ne yapacağımı şaşırmıştım. Acaba duymamış gibi yapsam?
Öyle yapacaktım.
Müziğe odaklanmaya çalışıyordum ama asıl odaklandığım nefes sesleriydi.
Lanet olsun.Kulaklığımın teki çıkarıldığında ona dönmek zorunda kalmıştım.
Ona baktığımda saçları vişne çürüğü gibiydi hangi renk olduğunu çözememiştim. Ama kesinlikle morun tonlarıydı işte.
Üzerinde 'justin4ever' yazan kısa kol vardı ama onunda altında kollarında sarı yazıları olan ince siyah bir sweet/kazak vardı.Saçlarında ki bandanayı hesaba katmıyordum bile! O fazlasıyla müthiş gözüküyordu.
Şuan sanki bambaşka bir ortamdaydım ve sadece onu görebiliyordum.
Evrenim sadece onu kapsıyordu.
Bu fazlasıyla uçuk ve tehlikeliydi.
Onun olduğu çerçevenin yanında mor kalpler beliriyor sonrasında ise o kalpler yıldıza dönüşüp gökyüzüne çıkıyordu böylece evrenimde onun saçlarıyla aynı renkte olan mor yıldızlar oluyordu.Benim evrenimde yıldızlar ışığını aydan değil Namjoon'dan alıyordu.
"Neden buradasın?"
Gülümsedi hafifçe,böylece gamzeleri belirmişti. Gamzeleri zaten bambaşka bir evrendi benim için."Benim olanı almaya geldim."
-
Saçmalıyorum biliyorum ama banane owznwoxmwYa gerçekten bölüm sonunu böyle düşünmemiştim ama bir şekilde oldu.
Geçiş bölümü gibi oldu.
Herneyse,Sizi seviyorum.