Günlerden pazartesi, pazartesi sendromunu asla ve asla yaşamadan işyerime doğru arabamı Ajda Pekkan "Yeniden Başlasın" eşliğinde sürmekteyim. Her gün güneşin daha doğmamış olması, sanki geceymiş izlenimi veriyordu. İlk başlarda bunu yadırgasamda, halimden epey memnunum. Bunu ben seçmiştim. İşimi seviyordum. Tıp Fakültesine attığım ilk adımımda da, mezun olurken ettiğim Hekimlik Yemininde de, Zorunlu Hizmet dolayısıyla gitmek durumunda kaldığım Van'da da aynı arzu ve aynı heyecanı hissettim, hissediyorum da.
Ailemin tek göz ağrısıyım demeyi çok isterdim fakat değilim. Ama ilk göz ağrı desek olur bence. Üniversite sınavına hazırlanan, erkek kardeşim Selim var. Kendisi fazlasıyla çapkın, ama bir o kadar da başarılı bir çocuk. Arkadaşlarıyla ordan oraya gider gezer, eve gelince de ders çalışırdı. Garip bir çocuk doğrusu. Hedefi, herhangi bir mühendislik. benim gibi doktor olup senelerce okuyup gençlik yıllarını heba edemezmiş. Herkes doktor olacak diye bir şey yoktu nihayetinde.
Annem ev hanımı, babam ise emekli matematik öğretmeniydi. Haliyle lise yıllarımın nasıl geçtiği çok aşikardı. Ankara'da yaşayan ailem, İstanbul'a beni okumaya zar zor göndermiş, en çılgın ve en maceralı yurt hayatını yaşamama şahit olmuş ve sonunda benim eve çıkma isteğime göz yummamışlardı!
Hastanenin otoparkına arabamı sağa kırarak yavaşça girdim. Ahmet abiyi başımla selamladım.
"Günaydın Ahmet Abi!"
"Günaydın Nil Doktorum!"
Gülerek Kapalı otoparkın içine girdim. Hastane benim ikinci evim gibi bir şeydi artık. Hastanemde çalışan tüm ekipten o kadar memnundum ki. Böyle bir ekibe, böyle bir hastaneye ve böyle bir işe sahip olduğum için şanslı hissediyorum kendimi.
Otopark fazlasıyla doluydu.
"Sabahın altısında niye bu kadar dolu burası?.." diye söylendim kendi kendime. Nihayet boş bir yer bulduğumda şarkıyı kapatıp arabamı park ettim. Çantamı ve kartlarımı alıp hastaneye doğru yol almaya başladım.
Girer girmez gördüğüm çalışanlara selam vermeye başladım.
"Günaydın Aslıcım!"
"Günaydınlar Doktor Hanım!"
Neşe ile odama doğru ilerlemeye koyuldum. Nil Kara- Beyin Cerrahisi ve Sinir Hastalıkları Uzmanı yazan tabelaya bir bakış atarak odamda girip ışıkları yaktım. "Gün-ay-dın çiçeklerim!" Çantamı koltuğa atıp ceketimi astıktan sonra ilk iş çiçeklerimi suladım. Onlar benim için çok değerliydi! Ameliyatlarını yapmış olduğum hastalarımın veya yakınlarının getirmiş olduğu biricik çiçeklerimdi onlar benim.
Sabah vizitime çıkmak için yürümeye başladım. Nöroloji anabilim dalına doğru ilerlerken, karşıma bir anda çıkan bedenle irkilip olduğum yerde kalakaldım.
"Ay! Kalbime iniyordu sabah sabah!.."
"Korkma Nil, benim ben."
Sen kimsin? Niye burdasın? dercesine benden uzun olan bu insana kafamı çevirdim. Bu insan dediğim, Kalp Cerrahı Mert Bey'di.
"Mert...Koruttun beni! Günaydın ayrıca.."
Beni etkileyeceğini sandığı yapılı dişlerini içeren o gülüşüyle, sırıttı.
"Günaydın! Kahveye ne dersin?"
Elindeki karton bardağı bana uzattı.
"Olur derim. Teşekkürler ama hiç gerek yoktu.."
Başımı yere doğru çevirerek eski tempomu yavaşlatarak yürümeye başladım."Ne teşekkürü.. Sabah sabah uyanamamışsındır diye düşündüm."
Ah, ne incesin Mert. Kalbimden vurdun beni.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Efsunkâr
RomanceEfsunkâr. Büyülü. Hayat kurtarmak, bir insanın hayata tutunmasını sağlamak. Hayatının merkezine yardıma muhtaç olan insanları koymak. Başarılı bir Beyin Cerrahı olan Nil'in tek amacı hayat kurtarmak, insanlara dokunabilmektir. "Haberim yoktu kal...