Bölüm 2

604 32 0
                                    

Saat sabahın beşi, gözlerimi zorlukla açtım. Alarmı durdurup kalkmaya yeltendiğimde ağrıyan başımın buna izin vermediğini anladım. Başımı hızlıca tekrar yastığa bıraktım.

Doğru ya, dünü hatırla. Uzun zamandır ilk defa böyle bir gece geçirmiştin. Böyle bir gece dediysem, komplikasyonlarla dolu bir ameliyattan bahsediyoruz! gece hayatı falan değil. "Sahi, en son ne zaman gece dışarı çıktım acaba?" diye düşündüm kendi kendime.

Ellerimi şakaklarıma bastırdım ve her zaman ki rutin işlerimi bitirmek için hızla doğruldum. Sıra Scrubslarımı giymeye geldiğinde (Cerrahi Üniforma) bu sefer bebek mavisi bir üniforma giymeye karar verdim.
Beyaz önlüğümü de giydikten, kartımı, çantamı aldıktan sonra çıkmaya hazırdım.

Bu sefer yolda, "Ajda Pekkan Haykıracak Nefesim Kalmasa Bile" çalıyordu. İki gün arasındaki ruh hali değişimim.. Mükemmeldi gerçekten!

Her zaman ki sıradanlığıyla, Ahmet Abi'yi selamladım, bu sefer boş olan otoparkta bir yer buldum ve sağ salim odama kendimi attım.

Klasik rutin işlerimi bitirip, bir güzel kontrol ettikten sonra sabah vizitime hazırdım. Neşeli görünmeye çalışan halimle hızlı hızlı yürümeye başladım. 'Her an Mert çıkabilir' tehlikesi vardı!

Nihayet vizite başladığımda, her şey sorunsuz bir şekilde akıp gidiyordu. Aklıma dün geceki vaka geldi. Ah! Tamamen aklımdan çıkmıştı. Hemen yoğun bakımın yolunu tuttum. Karşılaştığım manzara ile olduğum yerde donakaldım.

Babasının odasının karşısında durup, camdan dalgın dalgın bakan o adamı gördüm.
İçimden söylendim, "Nil! Babası ameliyat oldu. Tabi ki duracak ve bakacak. Salaklaşma."

Nihayet ilerlemeye karar verdim ve adamın yanında durdum. Gözleri benimkileri buldu. Hala kızarıktı. Uyumamış gibiydi. Üstelik dün ki kıyafetleri de üzerindeydi.

O ağzını açamadan, "Günaydın." dedim soğuk ama neşeli olduğunu düşündüğüm sesimle.

"Günaydın." dedi keskin ve durgun bir şekilde.

"İzninizle.." diyerek odaya girdim. Daha fazla konuşmanın anlamı yoktu. Muayene etmemiştim hastayı daha. İçeride girilirken yapılması gereken işlemleri yaptım. Giymem gereken önlüğü, eldiveni, bonemi giydim. Hastaya doğru yaklaştım.

Bir kaç işlemden sonra hastanın durumunun stabil olduğu kanısına vardım. Ne olur olmaz kalbine de bakılmalıydı. Hızla odadan çıktığımda dışarıdaki adam bir şey dememi bekliyor gibi meraklı gözlerle yanıma yaklaştı.

"Babanızın durumu çok iyi. Hızla iyileşiyor. Durumunu sürekli takip edeceğiz. Eğer bu şekilde giderse bir kaç güne taburcu olmuş olursunuz. Taburcu olunca uyması gereken bir sürü şey olacak. Yorucu, yorgun iş hayatından, stresten, spordan biraz olsun uzaklaşmalı." sakin sakin anlatmaya çalıştım. Boğazım kurumuştu. Su içmelisin Nil.

Şaşırmış gözüküyordu. Kaşları hafifçe havaya kalktı. "Yaptıklarınız için teşekkür ederim.." dedi.

"Rica ederim. Görevim bu.." Bakışlarımı yere indirip ayaklarıma baktığım sırada kulağıma gelen sesle kafamı kaldırdım.

"Merih!" Hızla bize doğru gelen Cüneyt Bey'in sesiydi bu. Hastanenin sahibi olarak bildiğim Cüneyt bey!

"Cüneyt amca!" dedi yorgun bir sesle.
Onlar sarılırken, epey şaşkındım. Amcasıydı demek.

Bakışları adının Merih olduğunu öğrendiğim adamdayken, "Oğlum! Yurtdışındaydım bir konferans için. Öğrenince ilk uçağa atlayıp geldim." dedi.

EfsunkârHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin