Louis tek koluyla çocuğunu, diğer eliyle de poşetleri taşıyarak eve girip mutfağa doğru ilerlerken daha sabahın erken saatleriydi. Harry hala uyuyordu. Son zamanlarda uykusu da ağırlaşmıştı zaten, bir süre uyanmazdı.
Oğlunu yere bıraktı, poşetleri masaya koydu. "Fraser, sessiz ol, tamam mı?"
"Tamam!"
3 yaşına girmiş olan ve büyüdükçe Louis'nin kopyasına dönüşen Blue Fraser, sessizlik anlayışını da babasından almış olacak ki 'tamam' kelimesini bile yüksek sesle söylemişti.
Louis mutfak kapısının arkasındaki önlüklerden birini kendisine taktı, diğerini oğluna giydirdi. "Babaya kahvaltı hazırlayacağız ve kek yapacağız, hazır mısın?"
"Evet!" Ellerini çırpıp Louis'nin bacağına sarıldıktan sonra başını havaya kaldırıp gözlerini kırpıştırdı. "Yeden?"
"Ne neden?"
Fraser soruyu duymazdan gelip babasının bacağına sarılmaya devam edince Louis onu kucağına almak üzere yere eğildi. "Otur bakalım sen buraya." deyip oğlunu tezgaha oturttu. "Şimdi büyükanneni arayıp tarifi alalım."
"Büyükayye!" Tam ellerini tekrar çırpmaya hazırlanmıştı ki Louis onu durdurup avuç içlerini öptü. "Tamam bebeğim, ne kadar mutlu olduğunu anladım. Bağırıp Harry babana duyurmana gerek yok."
Blue Fraser uyarıyı sonunda anlayarak sustu ve ayaklarını sallayarak ayakkabısının bağcıklarını izlemeye başladı. Louis de cebinden telefonunu çıkartıp annesini aradı. Londra ile Ottawa arasındaki saat farkından dolayı İngiltere'de öğle vaktiydi. Johannah da çoktan uyanmış olduğu için, çok bekletmeden telefonu açtı.
"Günaydın anneciğim." dedi Louis kendisine bir not kağıdı ve kalem alırken. Hoparlörü açtı, telefonunu tezgaha koydu.
"Günaydın Boo."
"Büyükayye!" Fraser telefona eğildi. "Şessij ol."
"Blue'm, nasılsın? Ne yapıyorsun?"
"İyim büyükayye!"
Louis oğlunun sarı saçlarını öpüp "İyim değil, iyiyim diyeceksin." diye düzeltti.
"İyiyimmiş büyükayye!"
Johannah keyifli bir şekilde kahkaha atarken Louis de gülüyordu. "Anne, rahatsız ettik kusura bakma ama Harry'nin sevdiği kekin tarifini verir misin?"
"Vereyim tabi ki. Sürpriz mi yapacaksın?"
"Babalar günü kutlaması diyelim." O yılki babalar günü, evlilik yıldönümüne de denk geldiği için Louis özel bir şeyler yapmak istemişti.
"Ne güzel! Söyleyeyim mi, yazıyor musun?"
"Yazıyorum anneciğim, söyle."
"İki bardak beyaz şeker, iki bardak un, yarım bardak kakao, yarım çay kaşığı kabartma tozu ve yarım çay kaşığı karbonat. Önce bunları karıştır. Sonra iki yumurta ekle, bir çay kaşığı tuz dök. Bir bardak süt, yarım bardak bitkisel yağ, iki çay kaşığı vanilya özü ekle, karıştır. En son bir bardak kaynar su koyup çırp ve kalıba dök. Dışı için krema tarifi de lazım mı?"
Louis her şeyi alelacele yazıp "Hayır teşekkürler." diye karşılık verdi.
"Bitince resmini gönder! Hadi, meşgul etmeyeyim ben seni. Görüşürüz."
"Görüşürüz anne."
"Blue'm, görüşürüz. Öpücük gönder bakayım büyükanneye!"
Blue Fraser telefonun ekranını öperek ona "Öttüm seni!" dediğinde Johannah neşeyle gülerek telefonu kapattı. O da, Anne de Fraser'ı çok seviyorlardı. Hatta bazen sadece onunla konuşmak için arıyorlar, Harry ve Louis'yi ihmal ediyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALREADY MARRIED
FanfictionŞimdiye kadarkiler, hiçbir şeydi. Çünkü asıl hikaye her zaman evlilikten sonra başlar. ### Try Not to Get Married'in devam kitabıdır. Mpreg-Harry (Erkek hamileliği içerir, rahatsız olacaklar okumasın) Kapağı, güzelliğinden de anlaşılacağı üzere, @...