• Yirmi İkinci Bölüm •

34.6K 1.8K 406
                                    

     Hüma

    Bir buçuk yıl sonra...

  "Şey gibi bu... Çok sahte. Nasıl desem... Hüma'nın ben Çınar'ı atlattım temalı bakışını anımsatıyor."

  Bakışlarımı sözlerin sahibine, Eylül'e çevirdim. Ve ona bahsettiği bakışı gönderdim. Yani sol kaşımı beceriksiz bir şekilde havaya kaldırıp çarpık bir şekilde gülümsedim. "Tatlım, ben onu elbette ki atlattım."

  "Evet evet," dedi Eylül. Elindeki cep telefonunu yanımda oturmakta olan Eva'ya uzattı. "Ama sence de öyle değil mi?"

  Eva, telefonu Eylül'ün elinden alıp benim de görebileceğim şekilde ortamızda tuttu. "Sanırım. Umursamaz görünmeye çalışmış ama başaramamış."

  Dikkatle ekrandaki fotoğrafa baktım. Birkaç gün önce Dark Passion'un düzenlediği bağış etkinliğinde çekilen bir kareydi. Çınar, Pars ve Aslan yan yana poz vermişlerdi. Çınar'ın gerçekten de farklı bir havası vardı. İyi olduğunu ispatlamaya çalışmış da başaramamış gibiydi. Eylül haklı olabilir miydi? Ben Çınar'ı atlattım temalı bakışımı sergilerken ben de böyle sahte mi görünüyordum?

  "Dün gece gelmeliydin Hüma," dedi Eva. Telefonu masanın diğer tarafında, Lina'nın tam yanında oturmakta olan Eylül'e uzattı. "Sizce haksız mıyım?"

  Lina düşünceli bir tavırla, "Kesinlikle haklısın," dedi. "Hüma oraya gelip ortalığı dağıtmalıydı. Hem de Onur ile birlikte."

  Gözlerimi devirdim. Onur... Hani şu kadife kutu içinde bana bir anahtar sunup birlikte yaşama teklifinde bulunan Onur. İnsanları statülerine göre ayıran Onur. O artık bambaşka bir adam. Hem de son derece başka... Söylediğine göre benim onu terk edişim onun değişmesi için gerekli azmi vermişti ona. Ne diyebilirim, insanlar değişirdi işte.

  "Onu böyle bir şeye alet edemem. Daha iyisini hak ediyor."

  "Kesinlikle," dedi Eylül. "Ama ona sorsan kesinlikle kabul ederdi."

  Hafifçe omuz silktim. "Bir önemi yok."

  Masadaki sohbet yön değiştirirken bakışlarımı dalga sesleriyle bana huzur aşılayan maviliğe çevirdim. Deniz bugün epey hırçın gibiydi. Hava da bozulmaya yüz tutmuştu zaten. Yağmur yağar mıydı? Belki. Derin bir nefes alıp verdim. Geçen zamanı düşündüm. Ne çok şey değişmişti hayatımda. Durup düşününce insan şaşırmadan edemiyordu.

  Çınar'ı evinde bırakıp gittiğim o günden sonra işi bırakmış, ailemin evine geri dönmüş, eğitimime kaldığım yerden devam etmiştim. Artık resmen bir avukattım ve babamın şirketinde çalışıyordum. İşin tuhaf tarafı istemediğim o mesleği severek yapıyor olmamdı. Sanırım beni meslekten soğutan şey babamın baskısıydı. Baskı ortadan kalkınca ve kendi irademle okula devam edince anlamıştım ki aslında hiçbir sorun yoktu. Babam ben demiştim demese de ben buna düşüncelerinde yer verdiğini hissediyordum. Ne diyebilirim, Önder Sipahi yanılmamıştı.

  Çınar ise uzun bir süre çelişkili tavırlar sergilemişti. Bir gece kapıma dayanmış, ertesi gece herhangi bir mekandan sarhoş bir şekilde ayrılırken fotoğrafları çekilmiş ve magazin sitelerine konu olmuştu. O mekanlardan da genelde tek başına ayrılmıyordu. Şaşırmamıştım, yalan yok. Hissettiği şeylerle baş edememiş ve saçmalamıştı. Bir gün karşısına çıkıp onunla son kez konuşmuş ve artık bir araya gelmemizin mümkün olmadığını söylemiştim. Çok zordu bunu yapmak. Ama biliyordum, benden ümidi kesmeden hayatına devam edemeyecekti. Bu yüzden bir gün şans eseri bir restoranda karşılaştığım Onur'dan saçma bir şey istemiştim. Daha önce düştüğüm hataya düşmüş ve bir süreliğine sevgilimmiş gibi davranmasını istemiştim. Olan biten her şeyi anlatmıştım ona. Onur'un tek şartı ise bir gün kendimi toparlarsam onunla yeniden deneyeceğime dair söz vermemdi. O sözü vermiştim ve bir süredir ilişkimiz gerçekti. Çınar'ın ve yakın çevremizin ilk başlarda henüz ilişkimiz sahteyken bizi öğrenmesi çok uzun sürmemişti. Bunun üzerine Çınar şirketin yeni projeleri için İstanbul'dan ayrılmış ve dün geceye kadar hiç geri gelmemişti.

Cüretkâr TeklifHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin