• Yirmi Dördüncü Bölüm •

31.1K 1.7K 134
                                    

     Onur

  Avucumun içiyle direksiyona vurdum. "Buna nasıl izin veririm?"

  Daha sert bastım gaza. Onları kaybedeli çok olmuştu. Neredeydiler? Olanları düşündüm bir bir. Hüma'yla tartıştıktan sonra onu orada bırakıp gitmek yaptığım en büyük hatalardan biriydi. Gece onu evine bırakmak için mekana geri döndüğümde gördüklerim beni epey şaşırtmış ve öfkemi hat safhaya ulaştırmayı başarmıştı. Asıl sorun, Çınar'ın Eylül'ün arabasına bindiğini görmem değildi. Asıl sorun, Hüma'nın da o arabaya binmesiydi. Bana ihanet mi ediyordu? Ya da tartışmamız yüzünden böyle bir saçmalığa kalkışmayı kendine hak mı görmüştü?

  "Kahretsin!" dedim öfkeyle.

  Kıskançlığımın mantığımı gölgelemesine izin vermiştim. Çınar'la bakıştıklarını iddia etmiş ve yoktan yere olay çıkarmıştım. Keşke yapmasaydım. Keşke sakin karşılasaydım.

  Birden gördüklerim karşısında gülümsedim. Nihayet bindikleri araç görüş açıma girmişti. Aradaki mesafeyi koruyarak onları takip etmeye devam ettim.

  Yol bitmek bilmiyordu. Dakikalar yerini saatlere bırakmıştı. İstanbul'dan çıkalı çok olmuştu. Öfke doluydum. Hüma bunu bana nasıl yapardı? Lanet olsun!

  Uzun süren yolculuğun ardından araç ana yoldan çıkıp ara yola girmişti. Yolun iki tarafı da ağaçlarla doluydu. Oldukça tenha bir yerdi. Yavaşlayıp farları kapattım. Beni fark etmemiş olmaları büyük şanstı. Belki de kafaları oldukça dalgındı! Hay lanet!

  Araba bir süre daha ilerledi ve en sonunda tek katlı bahçeli bir evin önünde durdu. Arabayı kenara çekip beklemeye başladım. Birkaç sokak lambasının aydınlattığı sokakta ışığın ulaşamadığı bir yer bulduğum için şanslı sayılırdım.

  Çınar arabadan indi. Çok geçmeden Hüma da inmişti. Birlikte eve doğru yürümeye başladılar. Her geçen saniye kontrolümü biraz daha kaybettiğimi hissediyordum. Eve girdiklerinde ise daha fazla arabada duramayıp kendimi dışarı attım. Adeta koşarak evin önüne gittim. Bahçe kapısını sert bir şekilde açtım ve bahçeye girdim. Birkaç metre uzağımdaki çift kanatlı kapıya ters bakışlar attım. Derin bir nefes alıp verdim ve tüm cesaretimi toplayıp kapıya doğru yürüdüm.

  Kapının önüne geldiğimde kapı daha ben çalmadan açıldı ve Çınar bir duvar gibi karşımda belirdi. "Buraya kadar takip etme zahmetine girdin iyi hoş da eve gelme cesaretini sana kim verdi?"

  "Demek beni fark ettin."

  "Elbette fark ettim. Vazgeçersin sanmıştım bir yerden sonra."

  "Asla. Hüma'yı görmem gerek."

  "Hüma'yı göremezsin. Önce benim onunla oturup konuşmam gerek."

  Onu itmeye çalışınca bunun ne kadar zor olduğunu fark ettim. İyi de ben bu adamı bir güzel dövmüştüm. İtmek neden bu kadar zordu ki?

  "Çekil önümden!"

  "Evime zorla giremezsin Onur. Defol git buradan. Hüma bu gece benimle. Eğer bu gece bir şeyleri düzeltebilirsek sayamayacağım kadar çok gece benimle olacak. Eğer bu geceden sonra seni görmek isterse onu kendi ellerimle getiririm sana ama şimdi git."

  "Hüma!" diye seslendim. "Ben geldim! Seni götürmeye geldim! Bu adamla kalmana gerek yok, gel gidelim!"

  Çınar beni iterek geriye doğru sendelememi sağladı. "Kapat o s*kik çeneni!"

  "Yiyorsa gel sen kapat!"

  Kapı eşiğinden çekilip üzerime doğru yürüdü. Öfkeli bakışları altında gerginleşmiştim. İyi bir kavga olacağa benziyordu.

  Hüma'nın cılız sesi ulaştı kulaklarıma. "Onur?"

  Bakışlarımı sesin geldiği yöne çevirdiğimde kapı eşiğinde dikilmekte olan Hüma'yla karşılaştım. "Şükürler olsun iyisin."

  "İyiyim. Senin burada ne işin var?"

  "Sana içeride kalmanı söylemiştim Hüma!" diye bağırdı Çınar.

  "Ona emir veremezsin!"

  "Evet," dedi Hüma. "Bana emir veremezsin!"

  Çınar, öfkeli bakışlarını yüzümde dolaştırdı. "Sen karışma!"

  "Onu zorla alıkoyamazsın!"

  "Seni aptal! Olmak istediği yer zaten benim yanım!"

  Hüma cılız bir ses tonuyla, "Pek de değil," dedi.

  Çınar, az önceki öfkesine tezat oluşturacak şekilde sakindi şimdi. "Henüz istediği şeyin ben olduğumun farkında değil."

  Onu iterek kendimden uzaklaştırdım. Yanından geçip kapıya yöneldim. Hüma'ya ulaşmama çok az kalmıştı ki Çınar kolumdan tutarak beni geriye doğru çekti. Kolumu elinden kurtarıp yeniden Hüma'ya yaklaştım.

  "Git buradan Onur," dedi pürüzlü bir sesle. "Bak Çınar'ı tanıyorum. Sana zarar gelsin istemiyorum."

  Hafifçe kaşlarımı çattım. "Sağ ol ya Hüma, bana olan güvenin gözlerimi yaşarttı."

  Arkamdan Çınar'ın gülme sesi geldi. Pislik!

  "Bu seninle ilgili değil Onur."

  "Ya neyle ilgili? Gecenin bu vakti eski nişanlınla böyle bir yere geliyorsun. İki fikir arasında gidip geliyorum Hüma. Ya buraya seni zorla getirdi, ya da kendi isteğinle geldin. Söylesene, ben gelmeseydim ne olacaktı? Yoksa bir şeyi yarıda mı kestim?"

  Suratımda patlayan sert tokatla başım yana doğru savruldu.

  "Seni terbiyesiz!" diye bağırdı Hüma. "Benden böyle bir şeyi nasıl beklersin? Ben herhangi birine ihanet edebilecek birisi miyim?"

  "Ben öyle demek istemedim."

  "Ya ne demek istedin Onur?"

  "Tamam, öyle demek istedim! Burada ne işin olduğunu açıkla öyleyse! Ve bunu hemen şimdi yap! Eski nişanlınla burada neler karıştırdığını açıkla!"

  "Sen bana bir baksana."

  Sesin geldiği yöne, Çınar'a doğru döndüm. "Ne var?"

  Çenemin yan kısmına geçirdiği sert yumrukla yana doğru sendelemem ve dengemi kaybedip yere düşmem bir oldu.

  "Ona bir daha böyle konuşursan, onu böylesine çirkin bir şeyle suçlarsan seni mahvederim! Hüma karmaşık bir insan olabilir! Çelişkilerle dolu olabilir ama o kimseye ihanet etmez seni g*t beyinli!"

  "Hüma'yı senden öğrenecek değilim!"

  Çınar, üzerime çıkıp yüzüme arka arkaya yumruklar indirmeye başladı. Hüma'nın çığlığı ulaştı kulaklarıma. Çınar'ın bir anlık boşluğundan faydalanıp onu yere devirdim ve aniden ayağa kalkıp sırtına tekme atmaya başladım. Yerde dönerek dizimin arkasına geçirdiği tekmeyle dizlerimin üzerine düşmeme sebep oldu. Seri bir hamleyle ayağa kalkıp sırtıma sert bir darbe indirdi. Yeniden kalktım ve yeniden ona vurdum. Bu böyle uzunca bir süre devam etti.

  İkimiz de bitap bir halde birbirimizden uzaklaştığımızda Çınar korku dolu bir sesle, "Hüma nerede?" diye sordu.

  Şaşkınlıkla çevreme baktım. Hiçbir iz yoktu onun burada olduğuna dair.

  Çınar, topallayarak bahçe kapısına doğru yürüdü ve kapının kenarına takılan mavi tül parçasını eline alıp bana gösterdi. "Biz buraya girerken bu burada yoktu."

  "Öyleyse?" dedim korkuyla.

  Çınar öfkeyle kapıya çarptı. "Hüma kaçmış!"

Cüretkâr TeklifHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin