11- Yeni İdolüm Kahin Gong Yoo

183 24 6
                                    

"İşte başladık... Byun Baekhyun, Park Chanyeol... Işte sizin yüzünüzden giden ilk hayat..."

İyi okumalar...★

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Ses sürekli bunları tekrarlyordu ve ben hiçbir şey yapamayacak kadar şoktaydım. rüyalarımdaki tıslama sesiyle aynı sesti. Teker teker hepimizin isimlerini söyledikten sonra rüzgar durmuş ve ses yok olmuştu. Sanki vücudumdan bütün kanım çekilmiş gibi hissediyordum, her tarafım buz kesmişti ve bir türlü kendime gelemiyordum. Az önce benim yüzümden biri ölmüştü, nasıl kendimi iyi hissedebilirdim ki? Kızın çığlık sesleri hala kulağımdaydı, Kim bilir ne kadar acı çekmişti. Nasıl ölmüştü acaba, çok mu acımasızcaydı? Bunları düşünmekten kendimi alamazken omuzlarını sarsan iki güçlü kol biraz olsun gerçek dünyaya bağlanmamı sağlamıştı.

"Baekhyun kendine gel!" Biri durmadan beni omuzlarımdan sarsıyordu ama kim olduğunu anlayamıyordum. Yavaş yavaş gözlerim kapanıyordu ve görüşüm burnumun ucundaki kişiyi bile göremeyecek kadar bulanıklaşmıştı. Karşımdaki ne kadar çabalasa da daha fazla dayanamayıp kendimi boşluğa bıraktım.

"Byun Baekhyun...." İşte yine o lanet ses diye düşündüm. Ses devamlı adımı söylüyordu. Bu sefer her yeri simsiyah olan bir yapının içindeydim. Ne olduğunu tam olarak anlayamıyordum ama içine eşya koysanız ev diyebilirsiniz. Burasıyla ilgili içimde kötü bir his vardı, sanki attığım her adımda içim daralıyordu. Bu sefer sesten kaçmak yerine sesin kaynağını bulmaya çalıştım. Simsiyah merdivenlerden yukarı çıktığımda karşıma büyük bir oda çıktı. Oda dediysem de içinde üç tane taht ve duvarlarda karanlık dumanlar çıkaran meşaleler vardı. Odanın ortasına doğru ilerlediğimde, diğer taraftaki kapı hafif aralandı. Vakit kaybetmeyerek kapıyı itekledim ve diğer tarafa bir adım attım. Girdiğim gibi buz gibi bir hava etrafımı sarmıştı. Yapının çatısında olmalıydım ki kesinlikle çok yüksek bir yerdi. Gökyüzüne baktım, zifiri karanlıktı. Işık yayacak bir ay, hatta tek bir yıldız bile yoktu. Bu yer iyice içimi sıkmaya başlamıştı.

Tıslama yine adımı seslenmeye başladı. Ama bu sefer tısladıkca sesi somutlaşıyordu. Aniden omzumda hissettiğim elle arkamı döndüm, gördüklerimle kalbim neredeyse atmayı bırakacaktı. Chanyeol, Minseok, Sehun, Yixing... Bütün arkadaşlarımın ağzı, gözleri, elleri ve bacakları bağlıydı. Duman iplerden kurtulmak için çabalıyorlardı. Yanlarına gitmeye çabalasam da ne yanlarına gidebiliyordum ne de sesimi duyurabiliyordum. Sanki onlara ulaşmamı engelleyen görünmez bir duvar vardı aramızda. Beni engelleyen o saydam duvara yumruklarımı geçirmeye başladım. Yumruklamaktan ellerim kanıyordu ama asla durmayacaktım, artık acıdan gözlerimden yaşlar gelmeye başlamıştı. Karşı tarafta bir gölge belirince bir saniyeliğine durup baktım. Siyah bir cübbe giymişti ve hiçbir hattı belli olmuyordu. Cübbenin kol kısmında gördüğüm parlaklıkla duvara hiç olmadığı kadar sert vurmaya başladım. Gözlerimden gelen yaşların hiçbiri artık acıdan değildi, korkudandı. Onlara bir şey olma korkusu, kaybetme korkusuydu. Gölge bana doğru döndü, yüzünü göremezsem de pis sırıtışını görebilmiştim.

"Onlara sakın dokunma! Tek bir kıllarına zarar gelsin yaşatmam seni! ANLIYOR MUSUN YAŞATMAM UZAKLAŞ ONLARDAN!" Hem vuruyor hem de boğazımı yırtacak kadar bağırıyorum. Siyahlı olan Jongin'e doğru ilerledi, Jongin birinin geldiğini hissedince daha çok çırpınmaya başladı. Adam cübbesinin altından bütün karanlığa inat parlayan bıçağı çıkardı ve Jongin'in atan sevgi dolu kalbini, bir daha atmamak üzere sonsuza kadar durdurdu. Daha fazla dayanamayarak dizlerimin üstüne çöktüm ve kafamı duvara dayadım. Gözlerimdeki yaşlar göz bebeklerini acıtacak kadar çoktu. Gölge hemen yanındaki Sehun'a ilerledi, Sehun'dan sonra Kyungsoo'ya, Jongdae'ye... Herkesin canını aldı sırayla. Aldığı her canda sanki benim kalbime bir bıçak saplanıyordu. Artık kontrolü kaybetmiştim, hıçkırmaktan nefes bile alamıyordum.

Regio || ChanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin