16- Nix

120 13 0
                                    

Biraz su içip iyice kendime geldikten sonra ayağa kalktım ve etrafı inceledim. Bir dağın zirvesindeydik ve aşağısı alabildiğine beyaz, bembeyazdı. Şimdiden kar soğuğu yüzüme çarparken Jongin'in sesini işitmiştim.
"Nereye geldik biz?"

İyi okumalar...★

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Mağaralara girmeden önde neredeyse akşam vakti olmasına rağmen güneş burada daha yeni doğuyordu. Atlarımızı alıp dağın dönemeçli patikasını izleyerek aşağı inmeye başladık. Aşağı inip buzlu kara basmamız yaklaşık beş altı saatimizi almıştı. Öğlen vakti geldiğini tam tepemizde parlayan güneşten anlayabiliyordum.

"Dağdan indik, şimdi nereye gideceğiz peki?" Tereddüte sordum.
"Bence dümdüz ilerleyelim, zaten ormanın bitip dağların başladığı bir yer gözüküyordu yukarıdan." Şu an olabilecek en mantıklı şey buydu. Zaten Yixingden başka kimse bir şey söylememişti. Ormanın içine doğru ilerledik. İlerledikçe sanki orman bizi daha çok içine alıyordu. Ayrıca adım attığımızda ayağımızı batıran kar, ilerlememize hiç yardımcı olmuyordu.

"Acaba biraz mola mı versek? Atlar yorulmuşa benziyor." Junmyeon, Jongdae'yi onaylayarak atından indi ve onu bir ağacın köküne bağlayarak ayakta sırtını kütletmeye başladı. Aynı zamanda biz de atlarımızı uygun yerler bulup bağlamıştık.
"Şu at üstünde gitmek beni bitiriyor yah!" Kendi kendime söylenirken aniden havada büyük bir kar topunun oluşmasıyla irkildim. Gözlerim Minseok'a kaydığında gülüp eliyle şekiller yapıyordu. Bir süre sonra oluşturdukları birleşti ve kocaman bir kardan adam halini aldı.

"Keşke telefonum olsaydı, fotoğrafını çekerdim." Sehun üzgün bir ifade takınırken ben de dahil birkaçımız kardan adamın yanına gidip onu sevmiş ve oynamıştık. Güzel bir moladan sonra yolumuza devam etmek için tekrar atlarımıza bindik ve ilerlemeye devam ettik.

"Siz de duydunuz mu?" Kyungsoo atını durdurarak bizim de durmamızı sağlamıştı.
"Ne sesi ben duymadım." Dediğim anda büyük bir hırıltı kopmuştu yakınlardan bir yerden. Korkuyla titrerken Chanyeol'un yanına iliştim.
"O-o duyduğumuz şey k-kurt değildi... Değil mi?" diye sorarken etrafı kolaçan ediyordum.
"Öyle olmadığını umalım." Chanyeol güven verircesine omzumu sıkışmıştı.

Tekrar ilerlemeye başladık. Ağaç görmekten artık midem bulanmaya başlamıştı. Kafamı atın sırtına yaslayacağım sırada, şiddetli bir ses duyuldu. Sanki bir şey kaçıyor ve diğeri de kovalıyor gibiydi. Tam bir adım atmıştık ki önümüze bir geyik, geyiğin üzerine atlayan bir de kurt çıkmıştı. Şok olmuş bir şekilde olayları izledim. Kurt, avladığı geyiği sırtlamış bir saniyeliğine bizle göz teması kurarak geldiği yönden geri gitmişti.

"Kalbime bir şeyler iniyor sandım çok fazla ürkütücüydü" Jongdae kollarını etrafında dolamış, söylerken titriyordu.
"Sanki bir saniyeliğine de olsa bakıştık gibi gelmedi mi size de?" diye sordum. Herkes anında onaylamıştı.
"Ben de acaba hayal mi görüyorum soğuktan diye düşünüyordum ama meğer sıkıntı bende değilmiş." Sehun gerilimi dağıtmaya çalışırken dümdüz ilerlemeye devam ettik.

Aradan daha yarım saat geçmeden şiddetli bir hırlama sesi, sessiz ortamı bıçak gibi kesmişti. Atımı hemen Chanyeol'un yanına sürerek iyice ona yapıştım.
"Sizce yine az önceki o devasa kurt mu?" Jongin sorduğu sorunun cevabını gayet iyi biliyordu ama gerçek olmasını istemiyormuş gibi bir hali vardı. Gerçi olmasa da fena olmazdı.

Hala gelmeye devam eden hırıltının kaynağını bulmaya çalışırken kurt tam karşımızdan çıkarak gürültülü bir şekilde önümüze atlamıştı. En önde olan Junmyeon'un atı şaha kalkıp geri kaçarken kurt patisini yere sürterek hırladı.
"S-sakin ol sana z-zarar vermek istemiyoruz." Kyungsoo iki elini kaldırmış umutsuzca ve korkudan titreyerek kurda konuşuyordu. Kurt hiçbir şey yapmadan hepimize teker teker bakmaya başlamıştı. Hatta biraz daha böyle dursa bizi anladığını bile düşünebilirdim.

Regio || ChanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin