4- Uyumlu İki Kader

305 31 17
                                    

Media| Luna&George- Do you love me


Bu bölümü cidden severek yazdım umarım siz de severek okursunuz. Bu bölümü özel olarak rabiahanilcii ye Ithaf etmek istiyorum çünkü benim için anlamlı bir yeri yazarken bana çok yardımı dokundu ♡♡♡
                                                       İyi okumalar...★

İşte bu garipti... Aynı rüyayı görmüş olamazdık, değil mi?

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Bir süre ekrana öylece bakakaldım ve mesajları tekrar tekrar okudum. Titremeye başlamıştım çünkü kötülüğümü ve ölesiye acı çekmemi isteyen biri varsa bu kötüydü ama benim yüzümden bir sürü insana zarar gelecek olması daha kötüydü. Banyoya gidip soğuk bir duş aldım ve üzerime rahat bir tişörtle eşofman altı giyip aşağı indim. Annem kahvaltı hazırlamıştı, aslında iştahım pek yoktu ama bütün gün aç duramazdım bu yüzden sessizce önümdekileri yedim ve tabaklarımı toplayarak masadan kalktım. Odama çıkıp sırt çantama gerekli olabilecek eşyalarımı alarak anneme çıkıyorum diye seslenip kendimi dışarı attım. Telefona gelen bildirim sesiyle cebimden çıkarıp kimden geldiğine baktım. Gruptan gelmişti ve buluşma yerini kararlaştırıyorlardı. Kısaca her yere gelebileceğimi yazarak çıktım ama aklım darmadağındı bu yüzden telefonu cebime atmadan önce rehberden hızlıca Chanyeol'un adını bulup aradım, çok bekletmeden telefonu açmıştı.

C: Efendim Baekhyun?

B:Müsait miydin? Erken aradım biraz kusura bakma.

C: Önemli değil evden çıkıyordum şimdi buluşacağımız yere gitmek için.

B:Ben de onun için aramıştım... Beraber gitsek olur mu?

C: Olur neredesin?

B:Evden çıktım yürüyorum şimdi.

C: Bekle orada gördüm seni.

Arkamdan adımı seslenen sesle o tarafa doğru döndüm ve bana doğru gelen Chanyeol'u gördüm. Gelirken telefonu kapattı bense hala açık olduğunu fark etmemiştim ona bakarken. Üstüne siyah üzerinde Radiohead yazan bir tişört altına da yine siyah yırtık pantolon giymişti, bileğindeki kalın bileziğe takıldı gözüm. Sanki el işi gibiydi ve tam onun bileğine göreydi. Yanıma geldiğinde gülümseyerek günaydın dedi ama bakışlarındaki tedirginliği görebiliyordum. Ben de günaydın dedim ve sessizce yürümeye başladık. Aklımda bir sürü soru vardı ve ilk önce hangisinden başlamam gerektiğini bile bilmiyordum. Yaklaşık beş dakika yürüdükten sonra bana doğru döndü. "Buluşmamıza bir saat var daha hem zaten çok uzak bir yer değil çabuk gideriz, bir yere oturalım mı?"
"Olur, bildiğin bir yer var mı oturup konuşacak?" Aslında burayı avucumun içi gibi bilirdim ama onun seçmesini istiyordum. "Biliyorum güzel bir yer." diyerek kafasıyla onayladı. "Öyleyse oraya gidelim." Dedim ve tekrar yürümeye başlayan Chanyeol'u takip etmeye başladım. İki üç dakika geçtikten sonra dar bir sokağa girmiştik, evler en az on yıllık gözüküyordu ve altlarında küçük dükkanlar vardı.

Hepsini es geçerek sokağın sonundaki minik kırmızı görünümlü yere ilerledik. Önüne geldiğimizde ise burnuma gelen güzel ot kokuları başımı döndürmüştü. Sokağın geri kalanının aksine burası temizlik kokuyordu ve çok hoş bir görüntüsü vardı, ortak olan tek şey ise ne kadar özenle bakılmış olsa da buranın da diğer binalar gibi yıllanmasıydı. Başımı kaldırıp tabelaya baktım, Çinceyle yazılmıştı. İçeri girdik; duvarlar kırmızı boyalıydı ve üzerinde eski Çinceye ait yazılar vardı, içerisi mükemmel dizayn edilmişti ve sizi bir şeyler yemek içmek için davet ediyordu resmen. Ayrıca aynı kendi evinizdeymiş gibi bir sıcaklık hissi de veriyordu. "Gel hadi çay seçelim" Chanyeol'un kolumu hafifçe tutup beni yönlendirmesiyle etrafı incelemeyi bıraktım ve ona ayak uydurdum.

Regio || ChanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin