1

262 6 0
                                    

Aşağıdan annemin bir nevi çığıran sesini duyunca homurdanarak kalemi bıraktım. Halbuki resmim neredeyse bitmişti. Söylene söylene aşağı indim ve salona geçtim. İçeri girdiğimde babam elindeki sararmış kağıda düşünceli düşünceli bakıyor annem ise dalgın dalgın camdan dışarıyı seyrediyordu. Tekli koltuğa geçip yavaşça boğazımı temizledim. İkisi de bakışlarını bana çevirdi. Birkaç dakika bakıştıktan sonra annem yavaşça bana döndü.

''Celine tatlım bak bunu kabullenmen zor olabilir ama... Biz aslında tam olarak insan değiliz. '' biraz duraksadıktan sonra derin bir nefes aldı ve konuşmasına devam etti.

''Yani DNA'larımız yarı insan... yarı kurt.'' diyerek sözlerini tamamladı. Sadece ona bakıyordum. Bu konuda birçok kitap okumuştum hatta arkadaşlarımla kurtadam mı vampir mi diye kavgaya tutuştuğum bile olmuştu ancak... onlardan biri olabileceğim düşüncesi... 

Emin olmak için anneme baktım. O ise cevap vermedi. Tam babama döneceğim sırada annemin gözlerinin sarı olduğunu gördüm. Gözlerimi birkaç kere kırpıştırdıktan sonra tekrar baktım ama annemin gözleri hala sapsarıydı. 

''Anne siz ciddi misiniz?'' dedim şoktan çıkabildiğimde. Babam onaylar şekilde başını salladıktan sonra:

''Aslında biz daha bunu sana söylemeyi düşünmüyorduk ancak'' elindeki kağıdı salladıktan sonra ''Kampüs'ten kağıt geldi. Senin artık eğitim alması gereken kurtlardan biri olduğun yazıyor. İçinde kişisel eşyalarının olduğu bir çanta hazırla. Kıyafetlerin orada. Yarın sabah geçiş yapıyoruz'' hatırlamak istemediği bir şeyi hatırlamış gibi bir yüz ifadesi oluştu yüzünde ''Arka Bahçe'ye.''

Arka bahçe mi? Saf saf babama bakınca güldü ve açıkladı.

''Biz kurtlar başka bir evrende yaşarız. Fakat annen ve ben oradaki katı adetlere uymak istemediğimiz için Dünya'ya geldik. Orada genelde dünya yerine Bahçe bulundukları evrene ise Arka Bahçe derler. Sanırım bunun sebebi bütün kurtların dünyayı bilmesi ama hiçbir insanın Arka Bahçe'yi bilmemesi.''

Çok saçma gelmişti ama sesimi çıkarmadım. Üst kata çıktım ve resmime baktım. Dün gece rüyamda gördüğüm siyah kürkünün arasında lacivert tüyler olan bir kurdun resmini çizmiştim. Bu rastlantıyı görmezden gelip çantamı hazırlamaya başladım. Resim malzemelerimi küçük resim çantama koydum ve bavulun kenarına yerleştirdim. Dolabı açıp içinden fotoğraf albümlerimi ve profesyonel kameramı aldım. En sevdiğim kitapların olduğu raftaki bütün kitapları da bavula koyduğumda işim bitmişti. Son anda aklıma takılarım geldi. Hepsini büyük bir kutuya doldurup valize koydum. Resimlerimin olduğu klasörü de koyduktan sonra işim bitmişti. Odamdaki küçük banyoya girip kremlerimi vesaireyi son defa kulanıp el çantamın içine yerleştirdim. Valizde onlara yer kalmamıştı. Valizi sürükleyerek kapının önüne koyduktan sonra pijamalarımı giyip yatağa girdim. Yarın yeni bir hayat başlıyordu benim için...

☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼

Sabah annemin tatlı sesiyle uyandım.

''Celine tatlım hadi kalk artık.''

Zar zor kalktıktan sonra banyoya girdim. Zombiye benzeyen yüzümü bir şekle şemale soktuktan sonra dolabımı açtım ve kot şortumla üzerinde ''PARTY'' yazan beyaz tişörtümü giydim. Saçlarımı tepeden topladım ve beyaz converselerimi giyip odadan çıktım. Salona girdiğimde ağzım şaşkınlıkla açıldı. Salonun ortasında siyah bir kapı vardı. Babam elinde valizimle beni bekliyordu. Annem yanaklarımı şapur şupur öptükten sonra sıkıca sarıldı ve gözyaşlarını gizlemeye çalıştı. Anneme son kez sıkıca sarıldıktan sonra babamla birlikte kapıdan geçtim. Geldiğimiz yer bir üniversite bahçesine benziyordu. Babamla birlikte ortadaki en büyük binaya ilerledik. Tamamıyla siyah giyimli yirmi yaşlarında bir kız beni işaret edip ''Benimle gel!'' dedi ve yürümeye başladı. Valizimi çekiştirerek ve elimden geldiğince hızlı bir şekilde peşinden gittim. Bir sürü koridordan geçtikten sonra bir kapının önünde durdu ve cebinden bir anahtar çıkarıp kapıyı açtı. Anahtarı verdikten sonra ''Eşyalarını yerleştir ve dışarı çık! Hızlı ol!'' dedi ve kapının biraz ötesinde beklemeye başladı. Onun bu garip hareketlerine göz devirdikten sonra odaya girdim. Duvarlar leylak rengindeydi ve ortada iki kişilik beyaz bir yatak vardı. Bunlar gözüme çarpan ilk şeylerdi. Pencerenin önünde oturmak için iki-üç minderin konulduğu bir yer, kapının solunda ortalama boylarda masası beyaz dolap kapakları ise leylak renginde olan bir çalışma masası, duvarlarda kitap rafları ve köşede eğimli bir çizim masası vardı. O masayı görmek beni fazlasıyla mutlu etmişti. Resim eşyalarımı çizim masasına kitaplarımı raflara ve fotoğraf çerçevelerimi sonradan fark ettiğim komodinin üzerine yerleştirdim. Kremlerimi de içerideki banyoya yerleştirdikten sonra odadan çıktım. Diğerlerini sonra yerleştirecektim Kız bana gıcık bir bakış attıktan sonra ''Geç kaldın.'' dedi ve hızla yürümeye başladı. Ona sinirli bir bakış attıktan sonra peşinden gittim. Büyük ahşap bir kapının önünde durdu. Kapıyı tıklattıktan bir–iki saniye sonra açtı. Saçı bembeyaz bir adam gösterişli bir sandalyede oturmuş babamla konuşuyordu. Babam ve ismini bilmediğim bir adam ise masanın karşısındaki deri koltuklarda oturuyorlardı. Beyaz saçlı adam beni fark edince babacan bir tavırla "Hoş geldin kızım. Geç otur."dedi. Yavaşça babamın yanına oturdum. Boğazını temizledikten sonra konuşmaya başladı:

"Bildiğim kadarıyla bu seneye kadar Bahçe'de yaşamışsın. Bu yüzden hocan sana okuman için birkaç kitap verecek. Böylece eksiklerini gidereceksin. Bu arada bu" eliyle yan koltukta oturan adamı işaret ederek "Samuel. Senin danışmanın. İlk bir hafta senin bütün kurt özelliklerini aktifleştirmene yardımcı olacak. Ardından da dolunayda ormanda yanında olacak. Şimdilik benim sana anlatacaklarım bu kadar. Şimdi Samuel sana Kampüs'ü gezdirsin. Gerekli bilgileri yarın sana verir."

Onu başımla onayladıktan sonra danışmanım ve babam ile dışarı çıktım. Babamla vedalaştıktan sonra yine siyah bir kapıdan geçip gitti ve ben Samuel ile kalakaldım. Yürümeye başlayınca bir iki adımda hızla ona yetiştim. Burda da birini beklemeden hızlı hızlı yürümek kural mıdır nedir? 

Onu takip ederek bahçeye çıktım. Birden durunca ona çarpmaktan son anda kurtuldum. En sağdaki mavi binayı gösterip "Orası senin gibi birinci sınıfların dersliklerinin olduğu bina." Dedi. Ardından hemen yanındaki sarı binayı gösterip "Orası ikinci sınıfların.", az önce çıktığımız büyük binayı gösterip "Yatakhanelerin ve idarenin bulunduğu kısım.", onun yanındaki yeşil binayı gösterip "Üçüncü sınıflar", en sondaki mor binayı işaret edip "Orası da dördüncü sınıfların." dedi. Sonradan hatırlamış bir şekilde kampüsün en sonundaki kahverengi binayı gösterip "Orası da yemekhane." dedi. Ardından bana dönüp "Bugünlük bu kadar git biraz dinlen." dedi. Ne yani okul gezdirme anlayışları bu muydu? Kendi kendime homurdanarak ana binaya girdim. Odamı ararken birden biri hayvan gibi çarptı ve elindeki kahveyi üzerime döktü. Kafamı kaldırıp baktığımda sinirle bana bakan bir çift siyah gözle karşılaştım. "Seni salak tişörtüm mahvoldu!" diye bağırdım. Birkaç kişi  neler olduğuna bakmak için kapıdan kafalarını uzattı. Çocuk sinirle üzerime yürüyüp "Bana bulaşma!" diye dişlerinin arasından tısladı. Ona son defa sinirli bir bakış attıktan sonra tişörtü elimden geldiğince kendimden uzak tutarak bir şekilde odamı buldum. Hızla içeri girdim ve tişörtü çıkardım. Dolabı açtığımda ağzım bir karış açık kaldı. Giyim zevkime uyan her şey buradaydı. Hoşuma giden bir şort tişört takımını alıp giydim ve saçlarımı tekrar topladım.

Hikayeden bir beklentim yok. Okunup okunmamasıyla ilgilenmiyorum. Sadece yazıyorum. Ayrıca sizden vote dilenmeyi de düşünmüyorum.Hadi eyw.

REDHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin