3

42 2 0
                                    

"Dün gece, yani dolunayda, niye benim yanıma geldin?" diye sordu. Ondan biraz uzaklaştım. Söyleyip söylememek konusunda kararsızdım ama eğer ondan bir şeyler öğrenmek istiyorsam benim de doğruları söylemem gerekirdi. Gözlerimi beklentiyle bana bakan gözlerine çevirdim."Ben dönüştükten sonra bir koku duyduğumu hatırlıyorum, beni kendine çeken bir koku. Onun peşinden gittim. Samuel ve diğerleri karşıma çıktı. Onlardan kurtulduktan sonra kokuyu takip ettim ve seninle karşılaştım. Sonra da koku yok oldu." dedim. Düşünceli görünüyordu."Aynı kokuyu ben de duydum Raphael ve diğerleri de beni durdurmaya çalıştılar ama onlardan kurtuldum. Sen şeyi hatırlıyor musun?" 

"Neyi hatırlıyor muyum?" diye merakla sordum."Neyse boşver. Başka sorun var mı?" diyince hemen atladım."Samuel sadece kendisinin olacağını söylemişti ama karşıma dört kişi çıktılar. Niye?"

"Dediğim gibi güçlü olduğumuzu biliyorlar. Bu yüzden Raphael gibi o da yanına birkaç kişi daha almış."

"Sen bu adamlar hakkında bu kadar bilgiye nasıl sahipsin?" dediğimde bir an bocaladı ama hemen aynı ifadesizliğine döndü."Bu seni ilgilendirmez." dedi ve kalkıp gitti. Kurtların hızlı koşma özellikleri olduğunu bilmiyordum ama varsa kullanmak gerekirdi değil mi? Ben de onun gibi hızla koşarak birinci sınıfların binasına girdim. Ders programını çıkarıp hangi ders olduğuna baktım ve o sınıfa doğru ilerlemeye başladım. Sabah olduğu gibi koridordaki bütün öğrenciler bana bakıp fısıldaşıyorlardı. Onlara aldırmamaya çalışarak yürümeye devam ettim. Arkamdan biri "Hey Kızıl Kafa!" diye bağırınca durdum ama kıza dönmedim."Siz sadece birer ucubesiniz! Okulumuzdan defolun!" diye bağırdı. Sakin olmak için yumruklarımı sıkıyordum. Tırnaklarım elimi kanatmış bile olabilirdi."Ne o susuverdin UCUBE!" diye ucube kelimesine baskı yapınca daha fazla dayanamadım ve arkamı dönüp kızın üstüne atladım. Kızın gözleri korkuyla açılmıştı. Hızlı bir tokat atınca yanağında elimin izi çıktı. Tam elimi yumruk yapmıştım ki biri belimden tutup beni geri çekti. Kurtulmak için debelendikçe belimi sıkıyordu. Kız yanağını tutarak ayağa kalktıktan sonra "Diğeri de geldiğine göre Ucubeler Partisi yapabiliriz." dedi. Bu kız ağzının payını almamış mıydı? Sinirden çıkan pençelerimi beni tutan ele batırıp tekrar kıza doğru gidiyordum ki bu defa iki kişi kollarımdan çekerek beni oradan uzaklaştırdı. Okulun boş koridorlarından birindeydik. Sinirle beni tutanlara baktım. Biri tahmin ettiğim gibi Josh'tı. Diğeri ise hiç beklemediğim biriydi."Jack senin burada ne işin var?" dedim. Onun da diğerleri gibi benden kaçacağını düşünüyordum."Celine–" diye söze başlamıştı ki Josh "Gerisini ben halledebilirim." deyip onu susturdu. Jack kafasını sallayıp uzaklaştı. Josh sağ eliyle sol kolunu tutuyordu. Yavaşça elini çektiğimde kapanmakta olan beş tane pençe yarası gördüm. Sonra aklıma pençelerimi onun koluna geçirdiğim geldi."Ben çok özür dilerim. Kolunu–" beni duvarla arasına sıkıştırıp bağırmaya başladı."Kolum umrumda bile değil ama kendini kontrol etmeyi öğrenmelisin ufaklık. İkimizin de tehlikeli olduğunu düşünüyorlar ve sen onlara malzeme veriyorsun. Kendini kontrol etmeyi öğren" kulağıma eğilip fısıldadı "yoksa öğretirler."

Gözümden bir damla yaş süzüldü. Bu kadar tepki vereceğini düşünmüyordum. Sinirle elini yumruk yapıp duvara geçirince yerimde zıpladım. Gitmek için geri çekildiğinde gözü bana takıldı. İfadesi hafif yumuşar gibi oldu. Ağladığımı o zaman fark ettim. Hızla gözlerimi sildim. Kimseye göstermediğim güçsüz yanımı onun da görmesine izin vermeyecektim. Benim hareketime karşı tekrar eski sert ifadesine döndü ve hızla merdivenlerden aşağı indi. Peşinden ben de indim ama derse girmek yerine odama gittim. Buraya geldiğim güne lanet olsun! Hızlı bir duş aldıktan sonra çizim masama oturup Josh'ın yarım kalan resmini çıkardım. Şuan onu yırtıp atmak istiyordum ama çok güzel çizmiştim. Resme kıyamadım ve bitirmek için çalışmaya başladım.

Resmi bitirdiğimde henüz bir saat geçmişti. Yemek saatine daha iki saat olduğunu görünce raflara ilerleyip bir kitap aldım ve okumaya başladım ama düşüncelerim kelimelerin uçuşmasına sebep oluyordu. Çaresizce kitabı bıraktım ve olanları düşünmeye başladım. Sorularımın cevabı ve bana yardım edebilecek olan kişi şuan bana kızgındı. Doğru düzgün arkadaşım da yoktu. Aklım Josh'a takıldı. Sessiz, sert, içine kapanık ve garip biriydi. Çok fazla şey biliyordu ama çoğunu söylemiyordu, nasıl öğrendiğini gizliyordu ve en önemlisi sürekli bir yerlerden çıkıp etrafımda beliriveriyordu. Sinirle homurdanıp Josh'a küfrettikten sonra yemeğe gittim. Fısıldaşmalar azalmıştı ama bu hala okulun neredeyse tamamının bana baktığını değiştirmiyordu. Göz devirip yemeğimi aldıktan sonra boş masalardan birine tek başıma oturdum. Buradan çabucak çıkmak için yemeğimi hızla yerken birinin "Yavaş ye boğulacaksın." demesi üzerine neredeyse gerçekten boğuluyordum. Bir yudum su içip kendime geldiğimde karşıma oturmuş endişeyle bana bakan bir adet Jack ile karşılaştım."İyi misin?" diye sorduğunda "Niye buradasın?" diye cevap verdim. Sesimin bu kadar soğuk çıkmasına ben de şaşırmıştım."Şey.. Yani istersen ben kalkabilirim." diyip ayaklanınca hızla bileğinden yakalayıp onu durdurdum."Özür dilerim sadece şeyden sonra... Biliyorsun herkes benden uzak durmaya başladı." dedim kırgın bir ses tonuyla. Oturup diğer eliyle saçlarını karizmatik bir şekilde dağıtıp gülümsedikten sonra "Bence sana kırmızı yakışmış." dedi. Güldükten sonra tam bir şey diyecekken bakışlarım Jack'in arkasında, hemen çaprazında kalan masaya takıldı. Josh sinirli gözlerini benim Jack'in elinin üzerinde duran elime sabitlemişti. Hızla elimi çekip Jack'e döndüm ama o çoktan benim nereye baktığımı fark etmişti. Rengi koyulaşmış yeşil gözlerini bana çevirip "Sen onun gibi değilsin. Emin ol." dedi. Ona içten görünmesini umduğum sahte bir gülümseme yolladım. Birden "Gülmek sana çok yakışıyor." dedi. Önümdeki yarısı yenmiş yemeği boş verip aceleyle "Şey... Eee benim gitmem gerekiyor." deyip nasadan kalktım ve yemekhaneden çıktım. Jack iyi bir çocuktu ama nedense onun yanındayken bir şey beni rahatsız ediyordu. Aynı zamanda son söylediği iltifat beni utandırmıştı. Hızlı hızlı yatakhaneye doğru yürüdüm. Odanın önüne geldiğimde anahtarı çıkarmak için elimi cebime attım ama yoktu. Tam içeri girebileceğim bir cam var mı diye bakmak için dışarı çıkacakken odanın kapısı açıldı. Ben ağzımı açamadan Josh beni hızla içeri sokup kapıyı kapattı."Senin burada ne işin var?" dedim zor duyulan bir sesle."Konuşmamız gerek." dedi ve kapıyı açıp "Bayanlar önden." dedi. Bu hareketine göz devirip dışarı çıktım. Koşarak ormana girdiğinde ona yetişmek için koşmaya başladım. Durduğumuzda yine o açıklıktaydık. Direk lafa girdi."Eğer formdan düşmek istemiyorsak çalışmalıyız." dedi. Sıkılmış bir şekilde oflayıp "Düşsek ne olur ki?" dedim. Sinirlenmişe benziyordu."Sadece dövüş dersi saatlerinde rahat kıyafetlerle burada ol tamam mı? Ayrıca Jack'ten de uzak dur." 

"Bana bir açıklama yapmadan sana nasıl inanabilirim? Ayrıca niye Jack ile birbirinize düşmansınız? Hem kiminle konuşup konuşmayacağıma da sen karışamazsın!"

"Öncelikle çok soru soruyorsun. Cevabını alamayacağın çok fazla soru. Ayrıca neden sadece beni dinleyip ondan uzak durmuyorsun? Bu karar inatçı olmak zorunda mısın?"

Onu taklit edip "Çok fazla soru soruyorsun. Cevabını alamayacağın çok fazla soru." dedim. Bana göz devirip "Yarın görüşürüz." dedi ve koşarak uzaklaştı."Salak!" diye bağırıp koşarak ormandan çıktım.

REDHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin