Hava kararmaya başlayınca ayağa kalktım. Ormanın neresinde olduğumu kestirmeye çalıştım. Gelirken hem çok hızlı koşmuştum hem de nereye gittiğime dikkat etmemiştim. Arkamdaki çalılıklardan bir hışırtı gelince hızla oraya ilerledim. Bu defa aynı ses sağ taraftaki ağaçtan gelmişti. Ağaca tırmanıp bütün ormanı taradım ama ne bir hayvan ne de bir insan vardı. Korkuyla aşağı indim. Ne olur ne olmaz diye pençelerimi çıkardıktan sonra hışırtıları takip etmeye devam ettim. En son çalılığın arkasında bir gömlek görünce hızla pençelerimle yakalamaya çalıştım ama elime sadece bir kumaş parçası geldi. Çalının arkasına geçince ormanın çıkışında olduğumu fark ettim. Elimdeki gömlek parçası kime aitse kesinlikle bir teşekkürü hak ediyordu.
Bu aralar sürekli birilerine teşekkür ediyordum ve bundan rahatsız olmaya başlamıştım. Nerdeydi o güçlü, asi Celine? Kesinlikle silkinip kendime gelmeliydim. Buraya gelmeyi kabul edişimin sebeplerinden biri de daha güçlü olabilmekti ama ben fazlasıyla amacımdan sapmıştım. Bundan sonra hareketlerimi buna göre düzene koyacağıma dair kendime söz verdim ve odama gittim. Duşa girip ormanın pisliğinden arındım. Duştan çıktıktan sonra pijamalarımı giydim ve çalışma masama geçtim. Samuel'in vermeyi unuttuğu ama benim almak için bütün gün peşinde dolaştığım kitapları çıkardım.
★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★
Kapımın hızlı hızlı çalmasıyla hızla kafamı kaldırdım ve kaldırmamla bağırmam bir oldu. Nerede olduğuma baktığımda çalışma masamda kitapların üzerinde uyuyakaldığımı fark ettim. Birden kafamı kaldırınca da başımı dolaba çarpmış olmalıydım. Kapının arkasından ''Celine iyi misin?'' diye bir ses geldi. ''Sayende pek de iyi değilim.'' diye homurdanarak kapıyı açtım. Her zamanki karizmasıyla karşımda duran Jack birden kahkahalarla gülmeye başlayınca ne oldu diye üstüme baktığım anda yerin dibine girmem bir oldu. Twetty'li şort-üst takımımla karşısına çıkmıştım ve büyük ihtimalle daha yeni uyandığım için saçlarım birbirine girmişti. Hızla kapıyı suratına kapattım ve kendimi banyoya attım. Elimi yüzümü yıkayıp kendime geldikten sonra dolaptan siyah şortumu ve kırmızı şifon gömleğimi çıkardım. Gömleğimin boynundaki altın rengi ayrıntı çok hoştu. Biraz ağırdı ama sorun etmedim. Altına siyah converselerimi giyip saçımı taradığımda işim bitmişti. Kapıyı açıp Jack'e ''Ne var?'' dedim. Beni pijamalarımla görmüş birine iyi davranmamı beklemeyin. Bozulduğunu fazla belli eden sesiyle ''Belki piknik yaparız demiştim.'' dedi. Okulu kırmamı bekliyorsa çok yanılıyordu.''Okulu kıramam.'' deyince tebessüm etti. Böyle bir cevap alan insan niye gülümser ki? ''Bugün günlerden ne Celine?'' diye sordu. Cidden son zamanlarda tarihi takip etmez olmuştum. ''Ne?'' diye kabalık sınırlarını zorlayarak sordum. Hala uykum vardı ve huysuzluğum üstümdeydi. ''Bugün cumartesi ve işin yoksa piknik teklifim hala geçerli.'' diye cevap verdi. Çoğu öğrenci ailesinin yanına gittiği için okul boştu. Bense Josh ile antrenman yapacağımız için annemlere etüt var falan demiştim. Aklıma Josh ve dediklleri gelince moralim bozuldu ama Jack fark etmeden hemen toparlandım. Bana beklentiyle bakan Jack'e gülümsedim ve ''O halde gidebiliriz. Tabii güzel bir yerse?'' dedim. Gülümseyip ''Emin ol harika bir yer.'' dedi ve okul çıkışına doğru yürümeye başladık. Jack kolunu omzuma atınca itiraz etmek için ağzımı açmıştım ki basketbol sahasında elindeki topu patlatacakmış gibi duran ve sinirle Jack'e bakan Josh'ı gördüm. Hadi ama bu çocuk her yerden çıkmak zorunda mıydı? Jack'e biraz daha sokuldum. İkisi de şaşırmış görünüyordu.
Okul kapısının önüne geldiğimizde siyah tek bir bisiklet vardı. Jack piknik sepetini öndeki sepete koydu ve bisiklete bindi. Hadi dercesine bana bakınca el mahkum arkasına bindim ve kollarımı beline doladım.