4

40 3 0
                                    

Eşofmanlarımı giyip anahtarımla suyumu aldım ve odadan çıktım. Ama çıkmamla ağzımın bir karış açık kalması bir oldu. Sally'i görmezden gelerek

"Merhaba, Jack." dedim ve gülümsedim.

Ardından Sally'nin duyacağını bile bile kulağına eğilip

"Bunun burada ne işi var?" diye fısıldadım.

Sally önce kırmızıya, sonra mora dönerek saçlarını savurarak gitti. Jack'le birbirimize baktık ve kahkahalarla gülmeye başladık. Jack

"Su–suratını g–görmen lazımdı." dedi.

Elimi omzuna koyup gülmemi bastırdım ve

"Şapşal zaten gördüm ya!" dedim. Jack bir şey demeyince

"Eee siz niye buradaydınız?" diye sordum.

Jack sonradan hatırlamış gibi

"Ha, şey evet. Biz müzik odasına gidecektik de seni de çağırmaya gelmiştik?" dedi.

Bu bir cevaptan çok soru gibiydi.

"Ama şey eee... Benim işim var." dedim.

Aslında tam da yalan sayılmazdı.

''Hadi ama Celine çok eğleneceğiz. Hem sadece birkaç şarkı söyleriz. On dakika bile sürmez.'' dedi.

Bu yeşil gözleri bana kullanırsa ben kıyamam ki!

''Tamam, tamam. Ama sadece birkaç şarkı bak! Çok geç kalmak istemiyorum.''

Biraz düşündükten sonra kabul etti ve koridorda yürümeye başladık. Siyah bir kapının önüne gelince Jack cebinden bir anahtar çıkardı ve kapıyı açtı. Gözlerime inanamıyordum. Yalıtkan siyah duvarlar ve siyah mobilyalar dizayn edilmişti. Büyük ihtimalle aynı zamanda karaoke odasıydı. Şimdiye kadar görmediğim bir sürü müzik aleti vardı. En az bir futbol sahası büyüklüğündeydi ve koca salonun ortasında bir mini bar vardı. Büyük ihtimalle alkollu içecek verilmiyordu. Mini barın karşısında sahne kuruluydu. Jack'e döndüğümde gülerek beni izliyordu. Ona baktığımı fark edince

''Hadi gel!'' dedi ve elimi tutup beni sahneye doğru çekiştirmeye başladı. Sahneye çıktığımızda kenardaki siyah gitarı alıp boynuna astı. Elime bir dosya tutuşturup 

''Evet ne söylüyoruz?'' diye sordu.

Bir sürü tanımadığım insanı -büyük ihtimalle Arka Bahçe'de de şarkıcı vardı.- eleyip tanıdığım birini görünce sevindim.

''Ellie Goulding-I Need Your Love.'' dedim gülümseyerek.

Öyle bir baktı ki... Kendimi kötü hissettim ama bir şey demeden çalmaya başladı.

Susuzluktan boğazım kurumuştu.

''İçecek bir şeyler var mı?'' diye sordum. Mini bara ilerleyip arka tarafa geçti. Döndüğünde elinde iki viski şişesi vardı. Gözlerim şaşkınlıkla açıldı.''Burada izin veriliyor mu?'' diye sordum.

''Resmi olarak hayır ama dışarıdan getirip içebiliyoruz. Öğretmenler de elma suyuymuş gibi davranıyorlar.'' dedi. İnanamıyordum. Salonun bomboş olduğunu görünce meraklandım. Tek bir kişi bile yoktu .Derste olsalar bile teneffüsler vardı değil mi?

''Neden kimse yok?'' diye sordum. Sırıtıp ''Burası genelde gece işlek olan bir yer.'' dedi. Buradaki her şey kesinlikle benim geldiğim dünyadan daha farklıydı. Jack şişelerden birini bana uzattı. Tereddütle bir şişeye bir de Jack'e baktım. Jack bakışlarımı takip edince ağzı şaşkınlıkla açıldı.

''Özür dilerim, daha önce hiç içmediğini tahmin edemedim.'' dedi ve şişeyi çekmeye yeltendi ama bana küçük bir çocuk gibi davranmasından hoşlanmamıştım. Şişeyi elinden alıp ''Her şeyin bir ilki vardır değil mi?'' dedim ve şişeyi alıp kafama diktim. Viski geçtiği yeri yakarak ilerliyordu. Ama sebepsizce bu acıdan hoşlanmıştım. Jack şaşkınlıkla bana bakıyordu. Ardından sırıtıp o da şişeyi dikti.

-Jack-

Yarı sızmak üzere olan Celine'i kucağıma alıp müzik odasından çıktım. Aslında niyetim onu sarhoş etmek değildi. Sadece birkaç bardak içip şarkı söylemeye devam edecektik ama o bütün şişeyi içmişti. Odasının olduğu koridora girince bir adet sinirli Josh ile karşılaştım. Tam bana bağıracaktı ki kucağımdaki Celine'i fark etti. İlk önce kaşları şaşkınlıkla havaya kalkarken ardından sinirle çatıldı.

''Onun senin kucağında ne işi var?'' diye sinirle sordu. Biraz korkmuş olabilirdim ama Celine şuan benim kucağımdaydı onun değil.

''Sana ne!'' dedim ve yanından geçmek için bir hamle yaptım ama yolumu kesti. Celine kıpırdanıp anlamadığım bir şeyler mırıldandı ve kollarını boynuma doladı. Benim dudaklarım mutlulukla iki yana kıvrılırken Josh bana omuz atarak hızla yanımızdan ayrılmıştı. Celine'nin odasının önüne gelince zar zor cebinden anahtarını çıkardım  ve kapıyı açtım. Ayakkabılarını çıkarıp onu yatırdıktan sonra pikeyi üstüne örttüm ve yanağından öptüm. Ona son kez uzun uzun baktıktan sonra odadan çıktım.

-Celine-

Uyandığımda başım çatlayacak gibiydi. Ve bildiğim kadarıyla filmlerde bir kız genelde böyle uyandığında… Hızla başımı yatağın diğer tarafına çevirdim. Rahatlamıştım. Odama nasıl geldiğimi hatırlamaya çalıştım. Son hatırladığım Jack’le birlikte birer bira şişesinin dibini görmüştük. Jack… Tabii ya! Beni buraya o getirmiş olmalıydı. Başımı yana çevirip komodinin üzerindeki saate baktım. Akşam yemeği vakti gelmişti. Hem açlıktan ölmek üzereydim hem de Jack’e teşekkür edebilirdim. Gardıroptan kremin üstünde rengarenk kelebekler olan şifon elbisemi alıp giydim. Altına da aynı renk babetlerimi giyip koluma üstümdeki kelebeklerin mavi, lacivert ve kırmızı renkleriyle uyumlu olan bilekliklerimi taktım. Saçlarımı serbest bıraktım ve odadan çıkıp yemekhaneye doğru yürümeye başladım. Kalabalıkta Josh’ın lacivert saçlarını görünce bir ‘’Hii!’’ çektim. Bugün ormanda çalışacaktık ve ben gitmemiştim. Ona görünmemeye çalışarak binaya girdim. Yemeğimi aldıktan sonra nerde olduğunu bulup Jack’in yanına gittim. Arkadaşlarıyla oturuyordu ve benim geldiğimi gördüklerinde fısıldaşmaya başladılar. Onları görmezden gelip ‘’Jack bir şey söyleyebilir miyim?’’ diye sordum. Jack yanıma geldi. Masadan biraz uzaklaştığımızda konuşmaya başladım.

‘’Beni odama bıraktığın için teşekkür ederim. Şey… Bir de anahtarımı bulamıyorum da sende mi?’’ diye sordum. Anahtarımın cebimde olmadığını odamdan çıktığımda fark etmiştim.

‘’Ah evet ben de kalmış.’’ dedi ve anahtarı cebinden çıkarıp bana verdi. Ardından harika gülüşlerinden birini bahşetti ve elini saçlarının arasından geçirip daha da dağıttı. ‘’Ben bizimkilerin yanına dönüyorum. Yarın görüşürüz.’’ deyip gitti. Yarın nerde görüşecektik ki? Onun bu garipliğini görmezden gelip bir masaya oturdum ve yemeğimi yemeye başladım. Josh gelip karşıma oturunca neredeyse lokmam boğazımda kalacaktı.

‘’Yarın ormana gelmene gerek yok. Size Jack’le iyi eğlenceler. Jack serttir. Uyarayım dedim.’’ dedi ve gitti. Ne demeye çalışmıştı ki? Aklıma dank etti. Lanet olsun! Bana resmen fahişe demişti. Gözyaşlarımı tutmaya çalışarak yemekhaneden çıktım ve ormana doğru koşmaya başladım. Bir süre sonra durup kendimi bir ağacın altın attım ve ağlamaya başladım. 

Arkadaşlar ne kadar tam içime sinmese de karakterler için birkaç kişi buldum. Jack için yeşil gözlü bulamadım ama siz o çocuğu yeşil gözlü varsayın. Celine için çok aradım ama yok,yok,yok! Ayrıca lütfen Josh'a küfretmeyin. Ya da küfredin ya! Ben de küfrettim yazarken :D Bölüm ne kadar uzun oldu bilmiyorum. Word sayfasıyla üç sayfaydı amaan neyse hadi görüşürüz uzatmayı sevmem ama çok uzattım.

REDHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin