Ace~"İmdaaat!!! KİMSE YOK MU LAN?! YARDIM EDİİİN!"
Bir kol bacağımı kavrarken dengemi kaybederek sertçe yere düştüm.
Bedenimde gezinen eller artarken yüksek sesli bir çığlık attım ve ayağımı tutan canavarın yüzüne sağlam bir tekme attım.Siyah çizmelerimin izi iğrenç mor yüzünde çıkarken gülmeden edemedim.
Sen kimin bacağından çekiyorsun be!? Gerizekalı...
Benimkilerin neredeyse üç katı olan gözlerini ağır ağır kırpıştırdı. Kenarları resmen yarılmış olan ağzı ve koca burnuyla iğrenç görünüyordu.
Etrafımdaki canavarlar artarken ne yapacağımı bilemez bir şekilde tavanla bakışıyordum.
Ulan milletin sevgilisi randevu için kafeye, sinemaya falan götürür benim çok mükemmel(?) sevgilim beni ingiliz anahtarı kafalı, zombi kılıklı, yarı gollum yarı hobbit olan yaratıkların akşam yemeğine getirdi!!!
Peki sevgili olduğunuzu o biliyor mu?
Sağol mükemmel iç sesim. Gerçekten çok yardımcı oluyorsun... Hem nereye kayboldu lan bu sarı kafa?! Evet... beni buraya getirmesi yetmezmiş gibi bir de ortadan kaybolmuştu...
Yüzümde hissettiğim soğuk metal ile kaşlarımı çattım. Yaratığın bıçak tutan elini sertçe ısırdım. Pişman değilim. Yüzüm değerli benim hıh.
"Ace!"
Arkamdan gelen sesle başımı geriye doğru bükerek gülümsedim. Yaratıklar çoktan etrafımı sarmışlardı ve hareket edemiyordum.
"Aaaa Sabo'cum hiç gelmeseydin. Biz ne güzel sohbet ediyorduk arkadaşlarla. Konumuz da beni nasıl yiyecekleri. Sence de kızartma daha iyi olmaz mı??"
Hafifçe sırıtarak elindeki silahı ellerini göğsüme koymuş olan yaratığa doğrulttu. Gözünü bile kırpmadan onu vurduktan sonra diğer elinde duran silahı bana fırlattı.
Silahı havalı bir şekilde alarak yeşil renginde ki kanın üzerime bulaşmasını umursamadan kolumu tutan yaratığı vurdum. Etrafımdakilerden kurtuluduğumuzda Sabo elini bana uzattı.
Ellerimizin uyum içinde birleşmesini izlerken koşmaya başlamıştık.
"Böyle durumlar için bir beyaz atın olsa fena olmazdı hani!"
Beni umursamadan gözleriyle binanın çıkışını arıyordu. Çıkışa geldiğimizde kapıyı açarak beni dışarı itti ve arkasına dönerek kendisine doğru koşan yaratıklara alayla gülümsedi.
Parmağını şıklattığı anda yaratıklar alevler içinde yanmaya başlamışlardı. Sabo, şapkasını hafifçe ittirerek kapıyı kapattı.
Ne güzel gülüyor şerefsiz...
Tekrar elimi tuttuğunda iç çektim.
Harika... Yine koşuyoruz...
Homurdanarak "Beyaz atın olsaydı böyle olmazdı..." dedim.
Sabo:
"Nerden çıktı bu beyaz at??""Kid sana beyaz atlı prens diyor. Ama senin atın yok! Neden bir atın yok ki?!"
Gözlerini devirdi.
Sabo:
"Şu Kid ile bir gün tanışmak istiyorum..."Bir süre sonra bir uçurum kenarına varmıştık. Sabo'nun elini bırakarak kendimi yere attım. Gözlerim kan bulaşmış olan sarı gömleğinde geziniyordu.