0.6

820 100 20
                                    

Bölümün Yayınlanma Tarihi: 31/08/2019

Mi Young

Dümdüz bir yolda, gerçek insanlarla, evlerle çevrili bir sokakta yürümek gerçekten farklı hissettiriyor. Arafta bir çok kez oradan oraya gitmiş, her yeri baştan aşağı gezmiş olsam da arafın hiçbir yeri şu anda gezdiğim sokaklar kadar canlı, güzel ve heyecan verici değildi.

Burada gezerken arafı hiç özlemediğimi fark ettim. Zaten nasıl özleyebilirim ki? Tüm hayatım orada zorlu, inişli çıkışlı geçmişti bazen her şeyi kabullenip cennette gitmeyi düşündüğüm anlar oluyordu ama bazen de o düşüncenin üzerine insan olma düşüncesi, aşık olma, hayatını yaşama düşüncesi giriştiğinde her şey değişiyordu.

Şu anki halimden mutluyum, yaşadığım, gördüğüm şeylere rağmen mutluyum ama biliyor musunuz? Beni en çok rahatlatan şey insanların bana dokunabiliyor, beni görüp, hissediyor olması.

Belki aşkı yaşayacağım kişilerde işler çok farklı olacak lakin sıkıntı yok, eğer gerçek aşksa dokunmadan sevmeyi bana öğretecektir.

''Mi Young?'' Jungkook'un kalın, tatlı sesi kulaklarımı doldurduğunda düşüncelerimi bir kenara atıp, adımlarımı yavaşlatarak bakışlarımı ona çevirdim. Yüzünde kocaman, tatlı bir gülümseme vardı gözleri bir pür dikkat gözlerime odaklanmıştı.

''Efendim?'' dedim gözlerinin, bakışlarının güzel büyüsünden kendimi çekip çıkarırken.

''Farklısın'' diyerek mırıldandı, kaşlarımı çatıp: ''Farklı olmam sorun mu?'' diye sordum. Kaşlarını çatıp, yüzünü buruşturarak başını iki yana salladı: ''Tabii ki değil...'' derin bir nefes alıp, verdiğinde bir şeyler düşündüğünü ve onu dile getirmek için hazır olduğunu hissetmiştim.

''Farklılık iyidir'' dedi. Açıkçası kötü, saçma bir şeyler bekliyordum beni yanıltmıştı.

''Buna katılıyorum, tüm hayatım boyunca farklılığım ile tanındım'' dedim. O bilmiyordu, kimse bilmiyordu arafta sıkışan bir ruh olduğumu, tüm hayatımı ruhların gelip geçtiği yerde geçirmek gerçekten korkunçtu hele geceleri, kimseler yokken cehennemden gelen çığlık sesleri her şeye bedeldi.

''İnsanları seni ne diye tanımlardı ki?'' diyerek sordu. Ona nasıl anlatabilirdim ki? Biraz sessiz kalarak, sorusuna verebileceğim cevabı düşünmeye başladım.

Kafamda toparladıktan sonra: ''Daha önce duydun mu, bilmiyorum...'' dedim. Dudağını büzüp, omuzlarını silkerek: ''Dinliyorum'' dedi.

''Ben insanların içinde her zaman arafta sıkışmış bir ruh olarak düşünülürdüm. Hiçbir şey bilmeyen, meleklerin yardımıyla bir şekilde büyüyüp bir kişilik elde eden arafta sıkışan bir ruh gibiyim. İnsanlar benden kaçmaz ama bana bakmaktan çekinir, bana acıyarak bakarlar...'' diyerek duraksadım. Dediklerim doğruydu, ruhlar her zaman beni aşağılık bir ruh, zavallı bir ruh olarak görürler.

''Öyle bir hayatım vardı ama son bir kaç günde bu değişti'' dedim. Dünyaya adımı attığım ilk dakika da zaten her şey değişmişti. Gerçek bir bedenim vardı, insanları öldüren ama ruhları öldüremeyecek en ufak şey bile beni bir insan gibi öldürür, bu sefer bedenimi terk eden ruhum ise arafta kalmak yerine ya kötü bir şey yaptıysa cehennemi boylar ya da iyi bir şey yaptıysa cennetti boylardı.

''İlginç'' dedi.

''Biraz saçma değil mi?'' dedim. Küçük bir tebessümle başını olumlu anlamda salladı ve elini omzuma atıp, beni kendine yaslayarak: ''Biraz değil çok saçma küçük hanım'' dedi. O anda, kalbimde yine o acıyı hissetmiştim bu acı, Jimin'de aşkı bulduğumu düşündüğüm zamanki acıyla aynıydı.

Araftaki Kalp | Kim Taehyung | ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin