Hastaneden yorgun argın geldiğimde esneye esneye kapıyı açtım. Sansar 15 dakika kadar önce evden çıkmış olmalıydı ancak her zaman giydiği ayakkabıyı portmantonun kıyısında gördüm. Söylene söylene odasına giderken bir yandan da esniyordum.
"Bu çocuk yemin ederim katıksız mal."
Kapısını sertçe açtım. Bağırmak için ağzımı da açacakken kokudan miğdem ağzıma geldi ve elimle hem burnumu hem ağzımı kapattım.
Yatağa doğru baktığımda sansar ölü gibi uyuyordu. Cidden ölü gibi. Yastığı yere düştüğü için kafası oldukça gerideydi ve ağzı resmen sonuna kadar açıktı. Üstündeki örtüde yardeydi ve ayakları sağa sola doğru açıktı. Yaşadığını gösteren ya da duyuran tek şey ayı gibi horlamasıydı.
Ben orada öylece şok olmuş bir şekilde onu izlerken, sansarın horlaması yükseldikçe yükseldi ve bir yerden sonra tıkanıp kaldı. Korkuyla sıçrayıp uyanırken, kendi horlamasından korktuğunu anlayıp daha da dehşete düştüm.
Sansar benim odada olduğumu fark etmiş olacak ki, uyku mahrumu gözlerle bana baktı.
Dudağında ufak bir gülümseme belirdi ve konuştu. "Öyle bakma güzelim, eskitirsin. Ben bedenimle para kazanıyorum."
Bir mobilya mağazasında, nakliyecilik ve kurulum yapıyordu. Sonunda hareketlenip pencereye doğru adımladım. "Bende onu diyorum ya, bedeninle para kazanmak için gitmen gereken bir işin var."
Kafasını koyduğu yerden hızla kaldırdı. "Saat kaç?"
Açtığım camı sabitlemek için önüne okey takımının kutusunu koyarken cevap verdim. "Ben geldiğime göre kaç sence?"
Küçük sesli bir küfür savurup yataktan fırladı ve dün yere attığı kıyafetleri alıp giymeye başladı. Kafamı 'bu adam akıllanmaz' dercesine sallaya sallaya odadan dışarı çıktım.
Hergün banyo yapmak adetim olmuştu. Hastanenin mikrobundan arınmak için en iyi yoldu. Bornozumu alıp banyoya girdim.
Su ısınsın diye musluğu çevirdikten sonra üzerimdekileri çıkardım. Tam o anda kapı kolu hızlıca aşağı büküldü ve kapıdan küt diye bi ses geldi. "Yuh! Yuh! Deve!"
"Sinem allah aşkına çabuk çık!"
Üfledim. "Banyo yapıcam üstümü çıkardım. Tuvalete git."
"Orada yapamıyorum."
"Ağzıma çok güzel yapıyosun ama!" Diye sinirle kısık sesle söylenip askıdan bornozumu alıp giydim. Isınan suyu çok akmasın diye kapattıktan sonra dışarı çıktım. Sansar anınada beni itip içeriye dalmış, kapıyı suratıma kapatmıştı.
Hayvan işte ne olacak.
¤¤¤
Saat kaçtı bilmiyorum ama, sansarın yanağımı dürtmesi yüzünden uyanmıştım. Parmağını deli gibi ısırıp benden uzaklaşmasını sağladıysam da yine de soluğu yanımda almış, kaldığı işe yeniden devam etmişti. Yanağımı dürtüp duruyordu.
Dudaklarımı kıpırdatmadan "Isırırsam koparırım bu sefer." dedim. O kadar uykum vardı ki, konuşmak bile istemiyordum.
"Sinem lüütfen kalk. Çok acıktım."
Burnumdan derin bir nefes alıp çatılmış kaşlarımla hızlıca kafamı kaldırdım. Çok kaldırmamıştım. Azarladıktan sonra kendimi bırakıp yeniden uykuma devam edecektim.
"Git makarna yap. Niye beni rahatsız ediyosun ya? Ne biliyim yumurta harşla, zeytin peynir koy ye! Bunu da mı ben öğreteyim sana!?"
Kendimi bırakıp yeniden uykuma döndüm. Ya da dönmek istedim çünkü sansarın sözleriyle sinirlerim tepeme fırlamıştı.
"Benim harşladığım yumurta yeşil oluyo. Hem sofrayı kim kuracak?"
Öyle bir hızla yataktan kalktım ki sansar korkuyla kenara çakildi. Hızla mutfağa gidip buzdolabından aldığım kahvaltılıkları çarpa çarpa masaya koydum. Ve kapaklarını açtım. Birkaç domatesi ve salatalığı soymadan abidik gubidik doğradım ve onlarıda masaya çarparak koydum. Ekmek poşetini alıp dönerken çekmeceden çatal aldım. Onlarıda çarparak masaya koydum.
Arkamı döndüğümde sansar kafasının yarısı kapıdan görünür bir şekilde beni izliyodu.
"Al sofra!" Diye bağırıp odama gittim ve yatağa atlayıp gözlerimi yumdum. Ama uyuyamamıştım.
Arka arkaya sabır çekip yatakta doğruldum ve yüzümü ovdum. Kapıda bir karartı hissettiğimde oraya baktım. Sansar yine yarısı gözükecek bir şekilde bana bakıyordu.
"Ne var!"
"Çay..."
Cümlesinin devamını beklemeden hızla ona doğru adımladım ve bir elimle onu tutup diğer elimle ona vurmaya başladım.
"Al sana çay, al sana kahvaltı, Al sana sofra."'
Sansar benden kurtulmaya çalışırken hem bağırıyor hem elimi tutmaya çalışıyordu. Annemle babam iyiki bu gün babaannemlerde kalmıştı. Yoksa bu kavgamızdan sonra iyi birer terlik yerdik.
"Şaka yaptım! Şaka yaptım! Vallahi şaka yaptım!"
Ona vurdukça benimde elim acıyordu. Bu yüzden vurmaktan vaz geçip saçlarımı karıştırdım ve çığlık attım.
Sansar değişik değişik bana bakıyor bir yandan da acıyan yerlerini ovuyordu.
Ayağımı yere hızla vurup banyoya gittim ve kapıyı çarparcasına kapatıp kilitledim. Sakinleşmek için yüzümü yıkarken küçük küçük hakaretler sarf ediyordum.
***
Tam olarak sakinleştiğimde çay demledim ve birlikte kahvaltı yapmaya başladık. İnanın bunu neden yaptım bilmiyorum. Sanırım çok yufka yürekliydim ya da salak. Sanırım ikinci seçenek çok daha doğru.
O sırada gözüm kenardaki duvar saatine gitti. Saat 13.15 civarıydı.
"Neden evdesin sen?" dedim belerttiğim gözlerimle. İşte olması lazımdı bu saatte. Omuz silkti. "İşten attılar." Bu rahat tavırlarına ağzım açık bir şekilde baktım. "Bakma bana öyle. Adam tam bir görmemiş. Müdür oldum diye götü kalkmış, bende indirdim tabii." Bilmiş bilmiş gülüyordu. Bir tane patlattım ensesine. Lokması boğazında kaldı ve öksürmeye başladı. "Salak mısın? Ne yapacaksın şimdi? Hayatta bakamam ben sana! İş bul çabuk"Sürahiden bardağa su doldurmaya çalışırken öksürüyordu hala. Suyu içip biraz daha rahatladı. "Salak mısın? Boğazıma kaçtı kızım!" omuz silktim "Asıl sen salaksın. uzmanlığa çalışacağım diye güzelim doktorluğu bırakıp serseri oldun başımıza. ah işte o zaman dersh-" aklıma gelen şeyle gözlerim açıldı.
Sansar açtığım konuyu beğenmemiş olcak ki acayip bir ciddiyete bürünmüş, susmam için gözlerime gözlerime bakıyordu. "Tabii yaa! uzmanlığa yeniden hazırlan, dershaneye ben yazdıracağım seni ulan!" dedim. Keyiflenmiştim.
"Şu konuyu açma diye bin defa tembihledim seni ama hala konuşuyorsun Sinem." Omuz silktim.
Hiçbir şey demeden kahvaltımıza devam ettik ancak birkaç dakika sonra Sansar çatalını sert bir şekilde bıraktı. "Aklıma geldikçe sinirim bozuluyor. Sağ ol Sinem!" kalktı ve mutfaktan çıktı.Ben ne yaptım ki şimdi? Bu çocuk benim kıymetimi bilmiyor işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlk Çarpıntı |
Romantizm-○- Sinem hemşire olarak çalıştığı hastanede çalışan, lise arkadaşı ve aynı zamanda doktor olan Atalayın ona olan hislerini anlar. Böylece o güne kadar dikkate almadığı hisleri ortaya çıkmaya başlar. Aklını karıştıracak olaylar olmaya başladıkça Sin...