Bavulumu zar zor odama sürükleyip kendimi yatağa attım. Belimin ve başımın ağrısını şiddetli bir şekilde hissederken Taehyung bavulu çıkarmak için niyetlendiğinde onu engellememiydim diye düşündüm.
Kendimi yatakta yukarı kaydırıp başımı yastığa koydum. Üstümdekileri çıkarmadan uyumayı planlıyordum çünkü yorucu bir tatil sonrası zehir gibi bir yolculuk beni fena yormuştu.
Gözlerimi kapattığım an cebimde titreyen telefon ile oflamış ve telefonu açıp kulağıma dayamıştım. Sonrasında ise her duyduğumda rüyada gibi hissettiren o ses kulaklarıma dolduğunda gülümsedim. "Hani arayacaktın Eul?!"
"Unuttum TaeTae."
"Sevimlilik yaparak kurtulamazsın. Ayrıca bu bir bahane değil."
"Beni sokağın başında bıraktın Taehyung ve bahse girerim eve girdiğimi görmüşsündür. Ne diye uğraştırıyorsun beni! Yani sesimi duymak istiyorsan bahane uydurmana gerek yok." Söylediğim şeyle tatlı bir kahkaha attığında ben de güldüm. Yorgun olduğumdan o kadar sessiz gülmüştüm ki duymadığına emindim.
"Sesini her an duymak istiyorum Eul ama her an seni arasam beni döversin diye korkuyorum."
"Ben öyle vicdansız mıyım?"
"Olur mu Eul'um, sen bir meleksin."
"Taehyung bu meleğin uykusu var kapat hadi."
"Tamam gö-"
Sevgi sözcükleri eklendiğinde uzayan konuşmaya devam etmemek için telefonu o güzel yüzüne kapattım. Çünkü fena halde uyumaya ihtiyacım vardı.
***
Yataktan dinç bir şekilde kalktım. Bunun sebebi ise öğlen 2:30 a kadar uyumuş olmamdı. Hızlıca üzerime bir şeyler giydim ve SM'e gitmek için aceleyle evden çıktım. Bugün tatilin bitmesini iple çekmemin nedeni olan gündü. Lay Hyung geliyordu!
Taksi ile kısa bir yolculuk yaptıktan sonra indim ve karşımdaki binaya baktım. Evet. Bugün fazla mutluydum. Bu mutluğumu bozacak bir şey çıkmasa iyi olurdu. En azından bu günlük. "Hayır. Bugün bütün gün mutlu olacağım. Kimse bunu bozamaz!"
Kendi kendimi motive ettikten sonra koşarak şirkete girdim. Artık beni tanıyan görevli bu halime gülünce ben de ona gülerek kısa bir selam verdim.
Pratik odasına bodoslama daldığımda içeride 8 üye saymıştım. Büyük ihtimal yüzüm düşmüştü çünkü Sehun sırıtıyordu. "Ne o Eul? Lay Hyung'unu göremedin mi?"
"Göremedim Sehun. Ya ben kalktığım gibi gelip Lay Hyung'u göreyim diye fazladan uyuyorum! Lay Hyung geç kalıyor!"
"Sırf o yüzden geç kalktın yani?"
"Tabikii!"
Jongdae gülmeye başlayınca göz devirdim ve sırıttım. Kızmama bile izin vermeyen enerjileri vardı. Karşımdaki 8 tatlı surata kızmak çok zordu.
Bir yere geçip oturdum ve bir süre üyelerle muhabbet ettik. Chanyeol ile Sehun'un, Jongin'in yeğeniyle olan imtihanını dinlemek oldukça eğlenceliydi. Muhabbet güzeldi ama bir süre sonra çok susadığımı fark etmiştim. "Ben kafeteryaya gidiyorum. Su alacağım."
"Al benimkinden iç."
"Sağol Baek ama gidip buz gibi bir taneyi kafama dikmek istiyorum."
"Hayır otur şuraya. Hasta olursun. Benimkini iç de-" Baek lafını tamamlamadan hemen odadan fırladığımda arkamdan gelen üyelerin kızma seslerine güldüm.
Hızlıca kafeteryaya inip soğuk bir su ve çikolata alıp masaya oturdum. İlk suyu kafama diktim ama bitirmedim. Çikolata yedikten sonra tekrar susayacaktım nasıl olsa.
Kafeterya camından dışarıda küçük kızını dondurma almamak için ikna etmeye çalışan anneyi izlerken çikolatamı bitirdiğini fark edip birkaç yudum su içtim.
Kafeteryada işim bittiği için üyelerin yanına gitmek üzere masadan kalktım. Odanın kapısının önüne geldiğimde ise duraksadım.
"Şaka mı bu?" Bu Lay Hyung'un sesiydi. Tanrım! Aptal aptal dışarıyı izlemeseydim gelişine yetişecektim ama bunun için kendime daha sonra kızmaya karar verip içeri daldım.
"Lay Hyung!"
Aniden herkes bana dönmüştü. Lay Hyung da dahil. Fakat beklediğim atmosfer bu değildi. Lay Hyung'un gözlerinin dolu olması asla beklediğim şey değildi.
"Neler oluyor?" Diğerlerine dönüp sesimin endişeli çıkmasına engel olamayarak sorduğumda bir sessizliğin ardından Junmyeon Hyung konuştu.
"Biz senin hakkında konuşuyorduk Eul. Senin... hastalığın hakkında. Lay de kapıdaymış. Yani..."
"Doğru mu Eul?" Lay Hyung, Junmyeon Hyung'un konuşmasını bölüp bana döndü. Gözünden bir yaş aktığında tekrar tekrar anladım ve yıkıldım.
Gittiğimde arkamdan üzülecek insan sayısı tahmin ettiğimden fazlaydı.
Bu çoğu insana göre güzel bir şeydi. Değer görmeyi istemek, sevilmeyi istemek her insanın doğasında vardı. Ama ben şuan bunu istemiyordum. Kimse beni sevmezse arkamdan da üzülmezdi. Keşke öyle olsaydı.
Lay Hyung gözlerime bakmaya devam ederken, gözlerime bakarak ağlarken, o önümde benim için üzülürken, benim ağlamamam imkansızdı.
"Nǐ wèishéme kū?"
Lay Hyung'un bana öğrettiği tek Çince cümle. Her ağladığımda bana sarılıp sebebini sorarken söylediği cümle.
Nǐ wèishéme kū?
Neden ağlıyorsun?
Neden ağladığımı soruyordu. Neden ağladığımı biliyordu.
"Cevap ver. Doğru olduğu için mi?"
Evet doğru olduğu için ağlıyordum. Onun için ağlıyordum. Kendim için ağlıyordum. Herkes için ağlıyordum. Ameliyat olup kurtulacaktım değil mi? Kimi kandırıyorum? Elimden gelen tek şey ağlayıp ölümü beklemek olmalı. O yüzden ağlıyorum.
Kafamı hafifçe olumlu anlamda salladığımda Lay Hyung gözlerini kapattı. Ayakta durmaya devam ediyor, kendini sıkıyordu. Gözlerimdeki yaşları sildim ve yavaşça ona yaklaşıp kollarımı ona sardım.
"Neden söylemediniz?"
O da kollarını bana sardı. Ama sorusuna cevap veren olmamıştı. Ben cevaplamalıyım diye düşünürken Jongin atıldı.
"Eul istemedi. Aslında hiçbirimize söylemeyecekmiş ama..."
"Ne yani kimseye söylemeden iyileşip hiçbir şey yokmuş gibi devam etmeyi mi planlıyordun?"
Hayır öyle bir şey planlamamıştım. Üyeler öğrenene kadar başka bir planım vardı. Ama artık onlar için savaşacaktım.
-
Özledim The Photo'yu ve sizi 😍
Birçok instagram hesabım var ama siz jungkookieeslonghairs i vereyim. Takip edin bebeqlerim
♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE PHOTO • Kim Taehyung
Фанфик[ Text & Instagram & Texting ] Yanlış anlaşılan bir fotoğrafla başladı herşey. Belki o fotoğraf olmasa bir daha birbirlerini hatırlamayacaklardı, görmeyeceklerdi, aşık olmayacaklardı... -Kim Taehyung-