Taehyung
Eul beni aramış ve buluşmamız gerektiğini söylemişti. Şimdi de ondan gideceğimiz yerin konumunu atmasını bekliyordum.
Direksiyonu nedenini bilmediğim bir şekilde sıkarken, telefonumun mesaj sesi ile onu elime aldım.
Eul'un attığı konum aşk itiraflarımızı yaptığımız recordshoptu. Yüzümde istemsizce oluşan gülümsemeyle yola koyuldum.
Vardığımda dükkanın önünde ayağıyla taşlara vuran Eul'u gördüm. Her zamanki gibi onu gördüğümde içime dolan duygu devreye girmişti.
Aşk.
Aşk bende otomatik olarak sarılma öpme ya da ötesi gibi şeyleri devreye soktuğundan dükkana önünü döndüğü anda birden arkasından sarıldım.
Tabi çığlık atıp dirseğini karnıma geçirmesi de bonus olmuştu. Ben acı içinde kıvranırken arkasını döndü ve beni gördü. Artık yüzüm ne hale girdiyse bir çığlık daha attı. "Taehyung! Sen miydin?! Özür dilerim, özür dilerim! Bir anda sarılınca şey oldum-"
"H-hayır önemli değil." Doğruldum ve endişe ile bana bakan Eul'e bir gülümseme sundum. "Acımıyor, geçti bile. Ayrıca aferin, biri sana böyle yaparsa kendini koruyabileceğini anlamış oldum."
"Şüphen mi vardı?"
"Biz sarılmadık değil mi? Gel buraya." Konuyu kapatmak ve ona sarılmak adına böyle bir çözüm bulmuştum. Açtığım kollarımın arasına girdiğinde kırkırdadım. Planım işe yaramıştı. "Konuyu dağıtmaya çalışma."
Ya da yaramamıştı.
"Ne alaka güzelim. Seni özlediğim için dedim." Eul bana 'tabi öyledir' der gibi baktı ve güldü. Sonra ise elimden tutup recordshopa soktu.
Eul ile tanışmadan önce burayı severdim. Ama Eul'u buraya getirdikten sonra, onunla burada itiraflaştıktan sonra, burası benim için kutsal bir yere dönüşmüştü.
"Neden buraya geldik?" Soruma karşılık tatlı bir hüzünle dudak büzdü ve kaşlarını çattı. Tanrım çok tatlıydı! "Sevinmedin mi?"
"Tch, tatlı."
"Tatlı mı? Hayır yani şuan sana kızıyorum. Tatlı kızıyor olabilirim ama her kızdığımda konuyu dağıtıyorsun. Bana cevap vermek zorundasın TaeTae."
Dükkanın ilerisine doğru yürürken, sözlerini cevaplamak için birden durduğumda burun buruna gelmiştik. Bu mesafeden kendimi tutmam imkansızdı. Burnuna bir öpücük kondurdum. Şimdilik bununla yetinmeliydim değil mi? "Buraya geldiğimize, beni buraya çağırdığına hiç olmadığı kadar sevindim. Fakat bir sorum olacak. Beni neden paldır küldür buraya çağırdın?"
Bir an gözlerinden hüzün geçtiğini sansam da hemen düzeldi. Bir sorun olup olmadığını sormalı mıydım? Ya da günümüzü onun mutlu olmasına mı adamıydım? "Seninle vakit geçirmek istedim. Dün söylemiştin ya. Öğleden sonra boşum diye."
Sanırım ikinci seçeneği seçip onun hüznünü dağıtmaya çalışacaktım. "Çoook iyi yapmışsın sevgilim. Hadi gel Hoe Amcanın yanına gidelim. Geçen gelişimizde gecenin yarısı olduğundan uyuyordu. Şimdi tanışırsınız."
***
"Gün uzun. Şimdi ne yapalım?" Arbayı kullanırken Eul'un eline uzandım ve avucumun arasına aldım.
"Hava kapalı. Sahilin oradaki kayalıklara gidelim. Şimdi orası çok güzeldir."
"Tamamdır."
Sahile yöneleceğim sırada Eul beni durdurdu. "Taehyung, önce benim eve uğrayalım." Kaşlarımı havalandırdım ve havalı olduğunu düşündüğüm bir bakış attım. "Bir genç kızın evine girmem münasip karşılanmaz. Lütfen hanımefendi, beni böyle kandıramazsınız."
Eul göz devirip kahkaha attı. Her lafıma bir cevabı vardı. Zaten bu yüzden aramızdaki muhabbet hiç bitmiyordu. "Gelemezsen gelme Taehyung-shi."
Direksiyonu Eul'un evine doğru kırdım ve tatlı bir şekilde gülümseyip gözlerimi hızlı hızlı kırpıştırdım. "Sadece şakaydı."
5 dakikanın sonunda Eul'un evine vardığımızda içeri girdik. Burası Eul gibi kokuyordu. Duvarlardaki Eul'un eserleri gelmeyeli daha da çoğalmıştı.
"Burada bekle hemen geliyorum." Atölye olan odaya girdi. Birkaç dakika sonunda birkaç fırça, boya ve bir tuval ile odadan çıktı. "Hazırım. Hadi gidelim."
Ne yaptığını sorgulamayarak omuz silktim. Kapıya doğru giderken peşinden gidecektim ama aklıma gelen şey ile onu tutup bana döndürdüm. Sonrasında ise dudaklarımızı buluşturdum. Her zaman olduğu gibi dudakları soğuktu. Dudaklarını ısıtmak adına onu daha çok öpmek istesem de ayrıldım. "Az önce dışardayız diye burnun ile yetindim. Üzgünüm daha fazla dayanamazdım." Sırıtıp omuz silktim. Ama dalga geçmeme yanıt bile vermemişti. Öylece duruyordu. Sanırım onu fazla etkilemiştim.
"Tatlısın Eul tatl- Hey! Neden gözlerin doldu. İstemiyor muydun? Özür dilerim bir daha yapmam. Eul? Neyin var? Beni istemiyor musun? Özür dilerim ağlama!"
Tanrım! Neden ağlıyordu şimdi! Onu öpmemi istemiyorsa ittirebilirdi. Ama istemese şuan bana sarılmazdı değil mi?
"Hayır. Yalnızca duygulandım. Beni sevdiğini bilmek güzel. Bu günlerde fazla duygusalım. Özür dilerim saçmaladım."
Omuzlarından tutup kendimden uzaklaştırdım ve gözyaşlarını sildim. Ağlayınca daha tatlı oluyordu ama ağlamamasını tercih ederdim. "Önemli değil. Seni tabiki seviyorum. Bunu bildiğini sanıyordum."
"Biliyorum zaten." Tekrar bana sarıldığında ben de ona sarıldım fakat işkillenmeye başlamıştım. Sanki beni bir daha göremeyecekmiş gibi davranıyordu. Ya da bu sadece benim saçma kurgularımdan biriydi.
Benim kurgularımdan olduğunu kafama oturttuğum an Eul de kafasını göğsümden kaldırdı. "Gidelim mi?"
"Gidelim sevgilim."
-
Kitap bitsin düzenleyeceğim. Bazı yerlerde cidden saçmalamışım :(
♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE PHOTO • Kim Taehyung
Fanfiction[ Text & Instagram & Texting ] Yanlış anlaşılan bir fotoğrafla başladı herşey. Belki o fotoğraf olmasa bir daha birbirlerini hatırlamayacaklardı, görmeyeceklerdi, aşık olmayacaklardı... -Kim Taehyung-