-Nico-
Uyandığımda saat 22:00 idi.
Ne ara yattığımı bile hatırlamıyordum. Aynanın yanına gidip kendime baktım. Saçlarım dağılmıştı ve gözlerimin altındaki morluklar daha da artmıştı.
Tişörtümü çıkarırken kapının altına sıkıştırılmış bir not dikkatimi çekti. "Yine mi Avery" diye homurdandım. Zarfı hızlıca yırttım. Zarfın kokusu şey gibiydi... Aman neyse imkansız zaten... Of, tamam Miranda'nın parfümünü andırıyordu. Onu cidden özlemiştim, hatta o Bianca'dan sonra değer verip özlediğim tek kişiydi. Her neyse notta şunlar yazıyordu,
Saat 11:00 göl kenarında olur musun?
Hazırlandım ve -tişörtümü değiştirdim- göl kenarına gittim. Akşam olduğu için herkes kulübelerine çekilmişti. O anda 16 yaşlarında, siyah dalgalı saçları olan, zayıf, soluk tenli bir kız dikkatimi çekti. Bu Miranda'ydı. Ne yani beni o mu çağırmıştı!!!
Sesimin soğuk tonunu korumaya çalışarak "Neden buradasın" dedim. O da şöyle cevap verdi "Sadece, sadece gece yarısına kadar yanımda oturur musun, bu benim son dileğim " dedi.
Son dilekle neyi kast ettiğini anlamamıştım ama yanına oturdum. Beynim gitmemi söyleyip Avery'nin Miranda'ya yapabileceklerini hatırlatıyor ve diğer tüm hücrelerim ise kalmamı istiyordu. Bende kıpırdamadan yıldızları izlemeye devam ettim. Miranda, hasret kaldığım sesiyle ağlamamaya büyük bir çaba sarf ederek konuşmaya başladı,
"Bak Nico, nasıl tepki verirsin bilmiyorum ama sana bunu anlatmalıyım" dedi ve devam etti, "Ben ruhumu Hades' e verdim, böylece başka bir ruh bunun karşığında geri gelebilirmiş ve ben de geri gelmesi için Bianca'yı seçtim''
''Yani bu birbirimizi göreceğimiz son gecemiz'' dedi. Beynim hepsini algılamakta ve olanları sindirmekte güçlük çekiyordu. Ne yani. O. Benim için. Ya da ablam. Ruhunu mu vermişti?
"Neden" dedim ağlayarak. Devam etti "Çünkü yaşamak için bir sebebim yoktu ben de başkaları için ölmeyi seçtim" dedi.
Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım o an bana tuhaf gelmişti çünkü Miranda'yı tanımamış olsaydım bu sözleri gözümü kırpmadan kabul ederdim, ama şimdi.. şimdi farklıydı. Bianca yerine Miranda'yı tercih edebilirdim...
''Ne zaman gidiyorsun?'' dedim kendime hakim olmaya çalışarak.
"Geceyarısı gideceğim" dedi. İşte o an kan hücreleri beynime fırladı.
"Miranda bunu nasıl yaprsın? Sen sahip olduğum tek şeydin, ben mutlu olamam, mutlu olmam için sana ihtiyacım var"
Miranda bana sarıldı ve ben de onu kendime çektim ve kokusunu son bir kez içime çektim. O sırada saat çanları çalmaya başladı. Kedi ölüyordu ve bu onun son yolculuğuydu. Kedimin cansız bedeni kollarıma yığıldı ve ay ışığından bile daha parlak olan gri gözleri sonsuz uykuya kapandı.
Ve ben sadece ağladım...
Hikayeyi Yazan: @DefneOuz
- Evet, harbiden bende ağladım... Bravo Defne, beni de ağlattın. Var ya bir ara dedim ki barıştırayım bunları mutlu olsunlar. Ama sonra dedim ki Three Days Grace dinleyen bir kıza vıcık vıcık aşk yakışmaz Azra, dur :'D Ama cidden çok güzel olmuş bu hikaye ^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hermes'in Kızı || Röportaj Kitabı
Non-FictionHermes'in Kızı Serisi, |Ek Kitabı| Bu kitap, ilk olarak Hermes'in Kızı serisinin karakterlerinin okuyucularla yaptığı röportajları içeriyordu, bu nedenle adı 'Röportaj Kitabı' idi. Sonradan ek olarak, okuyucuların yazdığı küçük sahneler ve karakterl...