Nassau 'da aylardan Temmuz'du. Babam endişeliydi. Annem ile bir şey konuşuyorlardı. Babam annemi tanımamış olsaydı simdiye kadar bir deniz savaşında ölmüştü belki ama babam sadece gerekeni yapıyordu biz oradaki gibi şehirli değildik ki. Londra dakiler gibi şehir hayatını bilmiyorduk. Onlar gibi rahat yaşayamıyorduk. Biz yaşamak istiyorsak önümüze gelen fırsatları değerlendirip hiç kimseye acımamalıydık. Babam böyle derdi.
Yedi odalı tarlası ve bahçesi olan iki katlı turuncu renkli evin birinci katındaki ikinci büyük salonda ki altın renkte bir dolaba yaslanmıştım. Bu dolabın içinde babamın denizden topladığı en sevdiği ganimetler vardı ve ona kalan nostaljik eşyaları buraya koymuştu. Ben yine oradaki tabancalara kılıçlara ve gemi modellerine bakarken bir yandan annem ve babamı dinliyordum.
Annemin içeriden sesini duyuyordum babama şöyle diyordu
"Onu bu işlere bulaştırma Edward. Çocuktur merak eder heves eder ama o mavi girdapta neler olduğunu bilmiyor"
Babam ise biraz bağırarak " Kimse yaşamadan öğrenemez zaten Mary ! O Dünyayı görmeli Nassau güzel bir yer ama bir insan hayatı boyunca buraya kapanamaz. Biz de kalamayız ya da kalacaksak bile güçlenmek zorundayız. Mary sence bunlardan zevk mi alıyorum ha ? Kırklı yaşlarımı çoktan geçtim ama Dünya da oruspu çocukları azalmıyorsa ben napayım ? (En başta da İngiltere) Onlardan korunmamız ve Nassau için güçlü olmak zorundayız "
dedi. Ardından annem şunu sorunca babam daha da öfkelendi gözleri güneş kızılı olmuştu.
"Burası bize yetmiyor mu Edward ? Ben sana yetmiyor muyum ?"
Babam ise döndü ve annemin elini tuttu ve şöyle dedi ;
"Mary sakın bana birdaha böyle ithamlarda bulunma. Korsan olma sebebim kadınlar, ün ve servet olsaydı şuan burada mı olurdum ? Ben daha
iyi yaşam istiyorum sizin için ! Etrafına bak Mary onun
büyüyeceği yerlere bak. Tamam Nassau güzel ve rahat ama halkımızın çoğu öyle değil. Hastalık olsa ilacımız yok rahatsız yataklarda yatıyorlar ve mide bulandırıcı yemekler yiyorlar. Sence bu adil mi ? Ona ülkeleri adaları gostereceğim ve bizi bu durumdan kurtaracağım yanımda mısın ?Annem mahçup bir şekilde kafasını eğdi ve babama sarıldı.
Babamın tecrübeleri çoktu. Korsanlık hayatında neler neler görmüştü. Banada göstermek istiyordu ben bir erkektim sonuçta. Ha kızlar Dünyayı göremez demiyorum ama bu dönemde saf bir çocuk gibi yetiştirilmemeliyim ve ben babamın oğluydum. Babamın oğlu olmam tehlikelere atılmamı icap etmiyor ama her şeyi öğrenmeliydim.
Annem babamın sarılmasından ayrılırken tam itiraz edecekti ki babam bir "Haaarr" çekti ve yanıma geldi. Ben Tsunami Parçalayana bakıyordum cidden çok güzeldi.
Kırk iki tane borda topu vardı. Gemi'nin üç havan topu, altı rükbeli topu vardı ve yirmi bir topun yanan gülle atma özelliği vardı.Ve tabi birde altı adet zincirli gülle. Bu gemi İspanyollar tarafından özel olarak yapılmıştı. Altın ve kahverengi boyalı demir zırhıyla cüssesine rağmen gittiğı hızıyla, büyüklüğüyle onu batırmak imkansızdı. Babama da almak düştü. Çünkü bu dönemde istediğimizi yapamayacaksak ne anlamı var ki. İstediklerin mübahsa elbet birgün olur ve zaten idealleriniz için uğraşmayacaksanız hayatın ne anlamı var . Babam şöyle derdi.
"Biz korsanız istediğimizi yeriz rom içeriz kadınlara bakarız, kimi zaman aşık oluruz kimi zaman severiz. Bu kahrolası denizlerde kadın mi görüyoruz sanki ? Bunun yanı sıra onların çoğunu koruruz ama hep istediğimizi alırız çünkü biz hürüz ama başkasının özgürlüğüne de gerekmedikçe müdahale etmeyiz. Ama bana sakallarımı bağlatıp şapkamın altına yanmış kibrit koydurturlarsa vay hallerine. "
Ben evimizin bahçesine çıkıp gemimize bakıyordum.
Neyse babam yanıma geldi Tsunami parçalayana baktığımı görünce "Gel seni ona götüreyim bu sefer yerleri sildirmeyeceğim" dedi. Güldüm ve babamı takip etmeye başladım. Size Nassau'yu anlatayım. Nassau ay'ın hilal şekline benzeyen bir adaydı. Batıda Nassau kalesi , güneyde ormanlık alanı ve doğuda ise taverna nın ve dükkanların olduğu yer vardı. Yani bir nevi merkez. Beyaz kumsalı ve yeşil ağaçları ile doğal bir güzellik sunuyordu bizlere. Ama Nassau yalnız bırakılmış bir yerdi. Bahama adalarının önemli bir bölgesi olmasına rağmen nedense olanlar öyleydi.
Neyse bizim evimiz taverna'nın oradaydı. Eğlence bedavaya geliyordu. Herkes babama "ahoy Kaptan" dedi. Babamda onları selamladı. Şarkıcı bayan eğlenceli bir şarkı söylüyordu bende ona bakıyordum. Babam bana bakıp güldü ve bayanın yanına atlayıp oda şarkı söylemeye başladı.
"Bizleri terk edemezsiniz bu karanlık sularda. Bu karanlık suların oltası kancamızın ucunda. Görürsen bataklığı korkma bakmadın daha gözümün çukuruna. Biz bu denizlerde gezen bir katil balina "
Birkaç güzel şarkı sözünden sonra bir romu tek dikişte bitirerek barmene fırlattı ve güldü. Taverna'nın kuytu köşelerinde oturan ve ismi Kenwey olan bir adam babamın gülmesine eşlik etti ve babamın omzuna elini atarak "Seni böyle görmek güzel Edward ama ne yazik ki kötü haberler var" dedi.
"Kötü haberi duydum seni karides ağızlı hergele ve sekiz kollarının sekizini de İngiltere'nin üzerine atman gerekecek Kenwey. Belki de şu an başka bi yerde ki insanlarda tehlikede.
"Kimden duydun dost ?"
Steachten Kenwey.
Steach nerelerde ? Ulaşabilirsek onuda bize yardım etmesi için çağıralım
Neden ?
Çünkü artık çok yakındalar Teach !
Yedi Denizler adına ! .
Ben oradan gittim ama en son duyduğum şey ise Bonovista koyunda ki Cayman adalarını işgal etmiş olmalarıydı. Babam tekrar benim yanıma gelirken kendi kendine "hay bin lanet" diyerek söylendi ve uzakta ki Kenwey'e "o gemi çapası kıçını kaldırda benle Havana'nın orada buluş" dedi. Ondan sonra bana "gel oğlum" diyerek birden ciddileşti ve bu güzel güneşli günde Okyanus havasının temizliği eşliğinde köylülerin bahçelerinden geçerek ve biraz muhabbet edip etrafta oyalanıp oynadıktan sonra limana gittik. Babam liman amiri ile birşey konuşacağım demişti. Ben de gemiye binip onu bekledim. Tsunami Parçalayan bu liman için biraz büyüktü.
Babama baktım liman amirine para verdi. Ben köy için sanıyordum ama gemi için yeni bir şey almış. Rükbeli toplar artık alevli olacakmış pek bir şey anlamadım. Serdümen beni görünce "afacan tayfa gelmiş ha " dedi. Bende hemen selam verip nereye gidiyoruz diye sordum. O arada babam geldi. Geminin merdivenlerinden çıkarkan " ufak bir bordalama var evlat" dedi. Babam sende gör istedim diye devam edince "bu kötü birşey değil mi ?" dedim. "Kötüye yapılıyorsa değil" dedi. Ve sapkasını çekti . Tüm mürettebat onu görünce sevinç çığlıkları attılar ve serdümen "Kaptanınız gemideeee" diye bağırdı. Ve aniden sordu "Rotamız neresi Kaptan ?
Babam ileri bakıp "Bonovista koyuna" dedi. Bonovista koyu çok önemli bir koy değildi ama burada yaşayan insanlar icin önemliydi. Ama İngilizler oraya'da hemen oltalarıni atmışlardı. Daha sonra babam bana bakarak "Evlat şimdi alberaber ve yarı yelken diye bağır dedi. Aberaber, Yarı yelkeenn yarı yelkeeennn " diye bağırdım ve babamın kontrolu ile Nassau sahilinden bir maceraya doğru ilerlemeye başladık. Gemi büyük olmasına rağmen baya hızlıydı çok güzel bir duyguydu bu. Rüzgarı tenimde hissediyordum sanki bu koskoca deniz benimmiş gibi geliyordu. Tayfa şarkı söylemeye başlamıştı babam ufuğa bakıyordu ve serdümen çakmaklı tabancasını temizliyordu. Her şey çok güzeldi bakalım ileride ne olacaktı ?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Korsan Talihi
Historical FictionYıllardan 1714 'tür. Bahamaların en önemli toprağı olan Nassau'nun güzel kıyıları korsanların elindeydi. Daha doğrusu tek bir korsan'ın elindeydi. Meşhur Kaptan Edward Teach. Namı diğer Karasakal. Refah ve özgürlük içinde yaşarlarken bir gün Bonovi...