ARAYIŞ-GİRİŞ

121 14 3
                                    

Bu kitap Cem Karagöl tarafından 2016 senesinde yazılıp yayınlanmıştır. 


GİRİŞ


"Dün rüya, yarın ise hayallerden başka ne ile açıklanabilir. Ya gerçek? Gerçeği soracak olursanız, gerçek an dediğim bu anın kendisidir." 

Soyut olan demek? Ya da somut olanı göstermiyorlar mı? Neredesin? Ne yapıyorsun farkında değil misin? Bulmak için girmişti arayışın içine. Arayıştaydı. Beyni sarsılmış gibiydi, nöronların dahi kafatasına çarptığını hissediyor gibi, bir baş ağrısı tutmuştu. "Kimdi?", "Ne yapıyordu?", "Neden vardı?" Soruyordu kendi kendine. Gözleri küçücük kalmış, dişleri kenetli, kırmızı küçük burnu, cenin pozisyonunda, banka uzanmıştı bedeni. Ağlamaya çalışıyordu, başaramıyordu. Karanlıktı her yan. Gerçek neydi?

Biliyor gibiydi ama konuşamıyordu.

Önce bir kapı sesi duydu. Seri olarak tıklatılan kapının sesi giderek artıyor hızlanıyordu. Bir yandan bir kadın kulağına fısıldıyordu: "Ahmet,Ahmet...". Kapı vurma sesiyle paralel "Ahmet" sesi de hızlanıp, yükseldi.

Bir anda uzandığı, ağzına kadar içi su dolu olan, küvetten fırladı Ahmet. Kız arkadaşı Zeynep, telaşlanmıştı. Şaşırdı! Beş dakika geçmemişti,bankta uzanıyordu. Bir rüyaydı, fakat başı hala ağrıyordu. "Gördüklerim sadece rüya mıydı?". "Küvetten çıktığımda rüya sandığım şey rüyaysa, neden bu ağrı ve üşüme sürüyor tenimde?" "Ya da ne kadar kalmıştım o suyun içerisinde?"

Kendi kendine mırıldandıktan sonra, bornozunu giyinip kapıyı açtı. O ana kadar tek kelime etmemişti. Zeynep birden sarıldı Ahmet'e. Ahmet hala şaşkındı. Zeynep'in gözlerinin içine bakarak:

-İyiyim, dedi sessizce.

Koridorda yürürken, koridorun sağ tarafındaki, kendini ait olarak hissettiği, duvarlarında kurşun kalemle şifrelenmiş edasıyla, yazılmış numaraların olduğu odasına girdi. Zeynep'e baktı. Zeynep adeta donmuş, korkuyla karışık heyecanlı bakışlarıyla arkasını dönüp dışarı çıktı. 

Önce, üzerindeki bornozuyla yatağa oturdu. Birden hızlıca ayağı kal-kıp, yatağın örtüsünü ve yorganını kaldırdı. Yorganın altında, kırmızı renkli eşofmanlar vardı. Oysa kırmızı rengi sadece, seviyordu. Giyinmeyi değil. Garipsedi bir an. Kendi kendine: "Ben kırmızıyı üzerimde sevmiyorum" dedi. Garip bir durgunlukla ve sessizce eşofmanları giyindi.

Orta boylu, kirli sakallı, burnu ve dudakları yüzüyle orantılı, yay gibi kıvrak ve hafif kalın kaşları vardı. Seyrekti saçları ve sol yanağının üze-rinde ufak beni olan, esmer bir gençti Ahmet. Daha yirmi bir yaşında olmasına rağmen, elli yaşın yorgunluğu durgunluğuyla hissediliyordu. Düşünceliydi. Ve son birkaç haftadır her şey garipti. Bazen sessiz bir adam, bazen patlayan bir volkandı ifadeleri. Yapması gerekenler olduğunu biliyor, fakat neyin gerektiğini hatırlamıyordu. Mesela, ufak bir defter deki numaraların hepsini, küçük bir masa, sandalye, bir dolap ve bir yataktan ibaret olan odasının duvarlarına kurşun kalem ile yazmıştı. Şifrelenmiş ve bir birleriyle çeşitli çizgilerle birleştirilmiş olan numaraların, garipliği ve bir sırrı olduğunu biliyordu. Ama sırrın ne olduğunu hatırlamıyordu.

Yaptıkları ve yapması gerekenlerin arasına sıkışmış bir gencin yaşadığı tipik bir sendrom olarak açıklanabilirdi yalnız bir gariplik vardı bu işin içinde. "Garip olan neydi? Yaptıkları mı? Ahmet mi? Ya da gariplik olağan diğer her şey iken Ahmet miydi normal olan." 

Bu felsefik soruların içinde kaybolmuştu tüm hafta. Haftadan öncesini ise hatırlamıyordu. Bubir arayıştı biliyordu. Ama neyin arayışı olduğunu hatırlamıyordu.Kapı tıklatıldı.-Girebilir miyim? Dedi, nazik sesiyle Zeynep. Ahmet:-Evet. Cevabını verdi sessizce.Kafasını çevirip dikkatlice Zeynep'e baktığında gözlerine görünen o kadının onun yüreğinde bıraktığını hissi yorumladı zihninde.Uzun boylu, esmer, uzun dalgalı saçlı, lambanın ışığından, kirpiklerinin gölgesi yüzünü süslediği aşikar olan, bir kadındı. Sanki bu anı birkaç zaman önce yaşamıştı. Hatta birkaç zaman önceden de önce yaşamıştı."

ARAYIŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin