"Bir yandan sana bağlılar. Diğer yandan sana bağlı değiller. Bu hayatın şifresi mi?"
-Eğer ortada ortak çıkarlarımız dair bir şeyler var ise evet birbirine bağlı olmak zorunda insanlar vardır. Kötü ve iyinin bağını düşünün. Yüz yıllardır bir birleriyle savaşımları ve bir birlerinden bir türlü kopamamalarını... Yada bir mıknatıs da ki eksi ve artı yönünün bir arada olmalarını... Ya da o koskocaman evren... Evrenin derinliklerinde bir yerde gerçekleşen bir patlamayı hayal edin. Bu patlamanın başlangıçta Dünyamıza hiçbir zarar vermeyeceğini düşünürken bizler, bir anda işlerin yolunda gitmediğini ve o hesaplayamadığımız aksiliklerin bize kadar geldiğini düşünün. Dünyamızın yok oluşunu görün gözlerinizin önünde. Önce yüksek dalgalar yüzünden kara parçaların hızlıca denizin dibine gömülüp toz parçalarının havaya savruluşuna bakın. Sonsuz bir toz bulutunun gökyüzüne yükseldiğini görebiliyor musunuz? Peki denizlerin altında ki yanar dağlarının aktif hale gelip, dört tarafı denizlerle çevrili o aşk kokan adacıkların yanıp kavurduğunu gördüğünüzde kalbiniz hızlanıp anılarınız yok oluveriyor mu? Ya biz siz daha özgür olan havyaların neye uğradığını şaşırdıklarını anlayabiliyor musunuz? Aşk, sevgi, insana dair tüm düşüncenin gözünüzün önünden geçtiği oluyor mu? Denizlere uzak yerlerdeki gökdelenlerin, binaların ve diğer tüm yaşam alanlarının birer birer birer yeryüzünden yerin altına doğru çöküşü her şeyin yok oluşa ulaştığını anlatmış olması gerekiyor size... Bir yarım küre yok oluyor diğer ise, çoktan yok oluvermiş. Eğer bunlar yaşanmış olsaydı bu kadar az şeyi bile düşünemeyenler olacaktır. İşte o zaman; bu karmaşa, bu barış, savaş ve insana dair tüm yaşamsal faaliyetlerin yok oluşunu düşünürken her hareketimizin boşuna olduğunu anlayacaksınız. Bunu böyle anlamanızın tek bir sebebi var!
Modern diye adlandırdığımız günümüz medeniyetinin, modern insanları... Modern zenginler, modern memurlar, modern işçi ve modern köylüler. Sonra modern bilim adamları ya da din adamları... Başbakanları, bakanları, millet vekilleri ya da askerleri... Aslında hepimizden bahse-diyorum. Anı yaşayan yaşadığıyla kalan modern köleler. Tek istediğimiz yaşamak. Bunun için tek yaptığımız anı kurtarmak. Kötüyken iyiye, iyiyken ise kötüye dönüşebilir anı kurtararak yaşayan insanlar. İşte ütopya olarak akılan düşüncelerin, zihinlerimizde ütopya olarak kalmasının sebebi bu...Maneviyat olarak da adlandırdığımız soyut eylemlerimiz; yani sevmek, saygı duymak, kendimizi geliştirmek, insanlara her bildiğimizi paylaşabilmek ve birimiz değil tümümüz için savaşmak gibi hissiyatları öğrenip sokamamış ise... Yani ulaşamamışsak bilgelik, dürüstlük ve erdemlilik denize bir çoğunluğumuz. En azından girmemişse tümümüz bu mücadeleye; Devrimimiz, devrimden öncesine dönecektir. Devrimimizi sadece bizim değil tüm kainatın varlığı ve devamlılığı için gerçekleştirmeli sürdürmeliyiz. Anlık zevk ve sefamız için değil.
Sıcak bir köy kahvesiydi. Kadın, erkek, köyün ileri gelen yaşlıları, gençleri vardı. Yan yana dizilmiş Ahmet'i dinliyorlardı. İçlerinden bir genç heyecanıyla atıldı sözlerin ortasına. Durgundu bir o kadar tedirgin. Ve hevesliydi gözlerinin ışıl ışıl olmasından belliydi. Mücadelenin dinamiklerine sağlam bir destekte o yapmak istiyor gibiydi. Sordu Ahmet'e:
-Peki biz. Ben ve köyüm. Ailem, akrabalarım. Şehirlerden kaçıp gelen bunca insan... Verilen bu mücadelenin neresinde yer olacak. Onlar çok daha güçlüler. Ve mücadelesini vereceğimiz insanların büyük kısmı bile sıkıştıkları kabuklarda ki korkulu gecelerinden bize karşı söylemler savuruyorlar sıcak evlerinde. Biz bu çoğunluğa karşı yasa dışı şeyler yapmış olmayacak mıyız? Ve bu bizi başarısızlığa götürmeyecek mi?
Ahmet gayet huzurlu bir surat ifadesiyle tebessüm etti. Önce gencin gözlerinin içine baktı ve sözlerini tane tane tok sesiyle sürdürürken insanların gözlerinin içinde ki korkuyu seyrederek anlatmaya başladı:

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARAYIŞ
Ficção GeralPolitik, psikolojik, sosyolojik ve bilim kurgu unsurlarını ele alarak hazırladığım kitapta, aşktan savaşa kadar, aradığınız bir çok şeyi bütün olarak bir hikayede inceledim. İki bin elli yedi yılında bulunan bir keşfi, ele geçiren Kötü Tiyatronun Se...