ARAYIŞ 2. BÖLÜM

30 8 0
                                        

Karmaşıklıktan kurtulmanın tek yolu her şeyi bir kenara bırakıp anın tadını çıkartmaktır. Peki an dediğim zaman diliminin gerçekliğini kanıtlamayı nasıl başarabiliriz? 

Her an dediğimizde, dedikten sonrası gerçek kılınmıyor mu? Anın kendisi gerçekse, andan öncesi bir rüya, andan sonrası da bir hayalden başka ne olabilir ki? 

Her geçen gün ve her çekilen nefese karıştığında sigaranın dumanı... Her geçen gün ve her içilen suya karıştıysa alkolün sihri... Düzelmek ile adlandırabileceği ifade yoğunlaşmıştı zihnin de Ahmet'in. Evet bilinci yerindeydi lakin uyuşan beyin özgürlüğüne ancak uyuştuğunda kavuşa biliyordu. Bunu hissetmişti.

Bu öyle bir Dünya ki; Müziğin ritmi sadece söz sanatlarıyla birlikte kucaklaşıp şarkılarına dönüşmesinin modasını yitirmişti. Bu Ahmet'in Dünyasıydı. Tıpkı sizin olduğu kadar. Ve bu Dünya'da iki binler öncesinde şarkıları, türküleri daha iyi hatırlarsınız. Bu dünya o şarkıların temeline geri döndü şiirleri anlayan en azından onun seyrinde sarhoşluğa erişen insanların yaşam alanı. Yada bir ütopya düşünün o ütopyanın kendisi sandığınız yalnız ilerde ütopyaların ne olduğunu anlayacağınız bir Dünya...

Anın tadını çıkartan bir genç sahnedeydi. Tok ve nezih sesiyle o şiiri okuyordu. Sessiz ve dikkatlice içkisini yudumlayan dinleyicilerin arasında okuyordu. Eskilerden okuyup geceyi bitirmek istiyordu. İki binlerden sonra şarkılar hatırlanmıyor olabilir ancak öyle şiirler vardır ki o şarkıları şarkı yapar. Şarkıları şarkı yaptığı kadar insanları da insan yapardı. Son mısraları ikinci kez tekrarlıyordu;

"ama umudu var büyük insanlığın 

umutsuz yaşanmıyor."

Alkışlarla sahneden indi. Tıklım, tıklım doluydu o gece bar. Müzik orkestrasının muazzam desteği ile insanları bir gece daha etkileye bilmişti. Yerine geçmekte zorlandı. Övgüler onu kibre sokup sokmadığının o dahi farkında değildi. Hoşuna gidiyordu sanki. Birçok insana teşekkür ederek yerine geçebildi sonunda. Oturur oturmaz viskisi geldi masaya.

Viskisini içerken 2 arka masasında bir ses geldi kulağına. Çok ince ve sessizdi. Ancak nasıl olduysa kulağının keskinliğinden mi yoksa başka bir güç mü bunu yaptı farkında olmadan sesi dikkatlice dinledi. Bir kadın sesiydi. Kadın; "Şiirin içi boş aslında yani yazan adamla alakalı bir durum benim düşüncem" bu ses onu bir anda ayağa kaldırdı. Bir adım ileri atmıştı. Sonra kızın gözlerinin içine baktı. Kız onu duyduğunu anlamıştı. Arkasını dönüp bir adım attı viskisini aldı, geri döndü kızın olduğu masaya doğru:

-Oturabilir miyim? Dedi Masa da oturan genç adamlardan biri:

-Ahmet Bey buyurun şeref verdiniz, dedi.

Ahmet gülümsedi ve anlatmaya başladı:

-Son okuduğum şiiri beğenmediniz mi? Diye yöneltti soruyu masadaki insanların tümüne. 

Ancak bu sözleri sarf eden genç kadının gözlerinin içine bakıyordu.

Kadın bir anda kendini toparladı ve cevap verdi:

-Tabi ki sizden daha iyi kimse okuyamazdı bu şiiri. Sadece insanlığın büyük olanını yanlış anlatıyor bu şiir. Hem sizin kadar iyi okuyan biri olmasaydı sözcükleri bu kadar iyi anlamazdık.

Ahmet bir an durdu cebinden bir sigara çıkarttı. Masanın üzerinde ki çakmakla sigarasını yaktı. Ve cevap verdi:

-Bu şiir Nazım Hikmet'e ait. Bilmiyorum nereden aklıma geldi biranda okudum. Ama ben dahil ondan dahi okuyan yok bu şiiri. Ve anlattıkları ve de anlatılacakların en güzellerini paylaştı o insanlıkla.

ARAYIŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin