*
Çaylar içilmiş sohbet koyulaşmıştı. Artık saat dokuza gelirken hepimiz acıkmıştık ve evlere dağılmaya karar vermiştik. Bulaşıkları halledip masayı içeri taşıdıktan sonra evlerimize gitmek için yürümeye başlamıştık.
Reis'in bakışlarından benimle tekrar konuşacağını biliyordum. Bugün olmaması şuan tek dileğimdi. Erdil kolunu omzuma attığında ona biraz daha yanaşıp beline sarılmıştım. Bugün yaptığımız temizlik beni biraz yormuştu. Eve gidince yemek yiyip direk uyumayı planlıyordum. Tâbi aklıma bugün Reis ile olan konuşmalarımız üşüşmezse ...
*
Sabah belki alarmımın belki de Erdil'in kardeşi yani güzeller güzeli 10 yaşındaki Ahuşen'in ufak bir busesiyle hadi oldu ya bir bardak suyun yüzüme dökülmesiyle uyandırılabilirdim. Suya bile itirazım yoktu. Cidden!
Ama ben her sabah karga sesli Erdil'in aradığı şeyleri yengeme sorarken çıkardığı, tabağa çatalı sürtüğünüzde çıkan o sesten daha sinir bozucu sesiyle uyanıyordum.
"Anne, mavi gömleğim nerede?"
"Dolabında asılı oğlum."
"Peki saatim nerede?"
"Çekmecedeydi ya oğlum."
Erdil'in odası benim odamın karşısındaydı ve odasından beri mutfaktaki annesine 25 yaşına gelmesine rağmen eşyalarının yerini soruyordu ve yengem her sabah büyük bir sabırla aynı soruları cevaplıyordu. Kadında peygamber sabrı vardı azizim Erdil gibi birine katlanabiliyordu.
"Karıma bağırıp durma lan."
Amcamın sesini duyduğumda Erdil'in karga sesine rağmen gözlerimi ancak açabiliyordum.
"Bağırmıyorum ki baba."
"Bana da bağırma, hergele!"
Ups! Sanırım bugün birileri sol tarafından kalkmıştı bunu Erdil de anlamış olacak babasına cevap vermemişti. Amcamın sinirlerini daha da hoplatmamak için yataktan kalktım lovaboda işlerimi halledip hızlıca giyindim.
Mutlaka her sabah birlikte kahvaltı yapardık bu evin yıllardır değişmeyen kuralı gibi bir şeydi. Zaman ve mekan değişebilir kişi sayısı artabilirdi ama mutlaka kahvaltı ailecek yapılacaktı! Geç kalmak istemezdim.
Mutfağa girdiğimde yengem ısıtıcıdaki suyu çaydanlığa boşaltıyordu. Beni görünce gülümseyip 'Günaydın' dedi bende ona aynı şekilde cevap verip dolapta ki kahvaltılıkları çıkarmaya başladım.
"Yenge, amcam biraz sinirli sanki."
Sorudan ziyade tespit ettiğim durumu onaylarcasına kafa sallayıp derin bir iç çekti.
"Gümüş saatinin pili bitmiş, bir haftadır falan takmıyordu görünce ben bunu nasıl farketmedim deyip dertlendi. Son hali de bu işte." dedi
Salondan amcamın Erdil'e bağarışları duyuluyordu ve yengemin kastettiği de buydu.
Ferhat amcam inanılmaz bir saat düşkünüydü ve içlerinden herhangi birine zarar gelince acayip sinirleniyordu. Böyle durumlarda her şeye bir kulp buluyor hiçbir şey onu memnun etmiyordu. Sinirinin kısa süreli olmasını ve saatinin hayata tutunabilmesini diledim. Çünkü amcamla ikimizde eczacıydık ve aynı dükkanda çalışıyorduk. Doğrusu ben amcamın dükkanında çalışıyordum. Sinirliyken amcamla aynı ortamda bulunmak biraz yorucuydu. Bir keresinde sinirliyken eteğimin kısa olduğunu söylemiş değiştirmemi istemişti ki etek dizimin altına geliyordu ve ten çorap giyinmiştim. Neyse!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AKYAZI MAHALLESİ
Teen FictionGözlerimi kapatıp başımı duvara yasladım. Ne zamandır tuttuyor olduğum nefesimi verirken gözlerimi açtım. Artık sadece bana bakmamalı beni görmeliydi. Görmeli ve duygularımı hissetmeliydi. Çünkü benim ona söylemeye cesaretim yoktu. Tam ağzımı açıp b...