*
"Ben böyle düşünmemiştim hiç ya da düşünmek istemedim bilemiyorum. Hareketlerim kısıtlanınca ve biraz fazla ilgi görünce yani benlik değil böyle şeyler Reis biliyorsun."Gülümseyerek "Biliyorum Çiçek'im." dedi.
Bir süre sonra omzuyla omzuma çarpıp 'pişt' dedi bana. "Cihad'a ne oldu?"
"Şey" dedim. Yani bir tek bunu diyebildim.
"Ney"
"Dağa kaçtı"
*
Hiçbir şey yapmadan sadece oturarak belki arada bir kaç kelime ederek yorulabilir miydi insan? Ben yorulmuştum.
Ev, geçmiş olsun ziyareti altında gelenlerle dolmuş kaçıncı defa söylediğimi bilmediğim 'iyiyim' kelimesi dilimde yer edinmişti. Asla misafirlerin gelmesi bana sıkıntı yaratmıyordu. Başımın üzerinde yerleri vardı, misafir sever onlarla hizmet etmek bana haz verirdi. Hele misafir Akyazı sakinleriyse ya da Akyazı sakinlerinin misafirleriyseniz büyük bir özen ve ilgiyle karşılaşırdınız.
Böyle kalabalık ortamlarda genellikle bir şey ile uğraşır ya da ev sahibine yardım ederdim. Öylece oturup yapılan konuşmaları dinlemezdim, dinleyemezdim. Benlik değildi. Ama şuan gelme amaçları benken ve yaralı elimden dolayı bir şey yapmama izin vermeyeceklerinden dolayı kadın topluluğunun arasında sıkışıp kalmıştım.
Dün hastaneye gittiğimde doktorum dikişlerin en az bir hafta daha kalması gerektiğini pansumanlarımı ve ilaçlarımı aksatmamamın çok önemli olduğunu elimi çok zorlamadan hareket ettirebileceğimi söylemişti.
Hayatta hiç iki elimin varlığı için şükretmemiştim. Normali buydu çünkü herkes böyleydi ama istisnalar vardı ve ben o istisna içine giren insanları çok iyi anlamış ve büyük bir empati duygusu içine girmiştim. Ama Allah'a şükür benim durumum geçiciydi.
Münire teyzenin namı diğer karadulun "Enderciğim" demesiyle ona döndüm. Onu en son Cansu'nun oğlu Asaf'ın bebek mevlütününde görmüştüm. Şimdi de yandaşları yani diğer hanım teyzeler ile karşımda oturuyor elinde mantı kısır ve böreğin olduğu tabağı hafif göbeğine yaslamış bir şekilde bana bakıyordu.
"Reis oğlumuz bunca olandan sonra ne yapacak hepimiz merak ediyoruz. Sen bilirsin, bize de anlat hele." dedi despot bir tavırla
Sorulan soruyu cevapsız bırakamazdım. Siz bunları düşünmeyin diye geçiştiremezdim de. Eminim ki şimdi söyliyeceklerim burada kalmayacaktı. Onların eşlerine çocuklarına hatta ve hatta tüm mahalleye yayılacaktı. Onları tatmin edecek ve de fazla bilgiye yer veremeyecek olduğumdan kelimelerim özenli olmalıydı.
"Reha Kılıç'ın derdi Akyazı ile olmasına karşın bizim tek muhattapımız Reha Kılıç'ın ta kendisidir. Reis, Akyazı'dan olsun olmasın fazladan bir kişiye bile zarar gelmesine karşı."
Hanımlar, özellikle o herifin adı geçmesinden kaynaklı birbirlerini dürtüyor ya da kaş göz işaretleriyle beni gösteriyorlardı. Kısa bir süre bekleyip ortamın tamamen sakinleşmesini ve dikkatlerin benim üzerimde toplanmasını bekledim.
"Duyduk ki Karaoluk'u basıp hesap sormamız isteniyormuş." gözlerim etrafta dolanırken bu düşünceye sahip olanlar benimle göz temasından kaçınıyor başlarını yere eğiyorlardı.
"Hesap sorulacak kişiler belli. Gerekirse elbet Karaoluk'a da gidilir reis diye saygı duydukları haysiyetsiniz gerçek yüzü gösterilir." Benden büyük onca insanın karşısında sert bir üslupla konuşmak bana pek uygun gelmese de gerekliydi ve belli ki etkiliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AKYAZI MAHALLESİ
Teen FictionGözlerimi kapatıp başımı duvara yasladım. Ne zamandır tuttuyor olduğum nefesimi verirken gözlerimi açtım. Artık sadece bana bakmamalı beni görmeliydi. Görmeli ve duygularımı hissetmeliydi. Çünkü benim ona söylemeye cesaretim yoktu. Tam ağzımı açıp b...