Talha, Meryem'in yanından ayrılırken elleri pantolonunun cebinde gözleri düşünceli şekilde uzaklara dalmıştı.
Daha kavuşamadan ondan gitmek mi istiyordu. Pişman mı olmuştu. Her bir kelimesi kalbini yaralarken o an tek düşündüğü küçüçük bir umut ışıgına dayanmaktı. Bırakamazdı ki, daha bakmaya, koklamaya bile doyamamıştı. Daha gecenin karanlığında yüzünü doya doya izleyememişti bile.
Sıkıntılı nefesini içeri çekerken telefonu çalmaya başladı. Cebinde ki telefonu çıkarırken arayanın yine babası olduğunu görmüştü.
"Bugün uyku yok bize"diye söylenirken.
Gözlerini sıkıca kapayıp derin bir nefes aldı. Sanki bu anları özellikle seçip arıyordu bu adam. Yokaa başka nasıl açıklaması olabilirdi ki.
Açtığı telefonu kulağına götürürken
"Efendim" demişti.
Babasının buz gibi sesi duyulurken
"Okulun önündeyim! Hemen gel" demişti.
Genç adam, onu bir tufan beklediğini anlamıştı. Babasının sesi herşeyi ortaya döküyordu ki, bunu anlamaması imkansız olurdu. Nasıl olsa babası onu genel de azarlamak ve kötü haber vermek için arardı beşki de aralarında bağ sadece bundan ibaretti.
Genç adam, güçlü durmaya çalışarak derin bir aldı. Adımlarını okulun çıkışına doğru atarken yavaşça yaklaşmıştı babasının arabasına.
Yaklaştığı arabayla yerinde biraz duraksadı. Zihnini boşaltmak için gözlerini kapayıp derin bir nefes aldı. Şimdiden güç toplamazsa emindi ki, o arabaya bindiği an tüm güçü uçuşup gidecek öfkeye esir olacak belki de mantıklı düşünemeyecekti.
Açılan arabanın kapısıyla, şöför arabadan inmiş kendisinin binmesi için arka kapısını açmış yol göstermişti.
Kasvet, bu geceye misafir olmalı.
Genç adam babasının hizasında ki koltuğa otururken gözleri koltuğun izin verdiği kadar dışarıyı seyretmekteydi. Şuan sessizdi ama ortamın kasveti üzerine sinmeye çoktan başlamıştı.
Burnundan soluyan babası elinde ki bir kaç kağıt parçasını genç çocuğa fırlattı. Oysa nasıl olduğunu sorması gerekmezmiydi.
"Bune lan!"
Albert aldığı derin nefesle, önüne atılan kağıt parçalarına göz ucuyla baktı. Bunu öğrenmesini daha erken beklerdi.
"Beni zıvanadan çıkarmak için daha neler yapacaksın lan!"
Öfke orta yaşlı adamın başında kara bulutları biriktirmişti sanki.
"Daha yemediğin bi b.k kaldı mı lan!"
Genç adam sakin kalmaya çalışarak sadece babasını dinliyordu. Bunu beklemiyor değildi elbette. Onu bekleyen savaştan elbetti ki haberdardı.
Cain, aldığı kesik kesik nefeslerle gögsü inip kalkıyor kaşları olabildiğince çatılıyordu. Herşeyini sindirmişti ama bu son vukuatı, onu çileden çıkarmaya yetmişti de.
"Hemen!! Hemen boşanıyorsun! Anladın mı beni!"
Albert hala sakindi. Dudaklarından bir kelime dökülmezken gözleri arabadan gözüktüğü kadar dışarıyı seyrediyor, avuç içine aldığı ellerini birbirine daha çok sarıyordu.
"Yarın avukat gönderiyorum bu saçmalık duyulmadan bu işe son veriyorsun! "
"Neden" diye bilmişti Albert, fısıltı gibi çıkan sesiyle. Babasının her kelimesine neden itaat etmek zorundaydı ki. Hayatı, ona mı aitti yoksa kendi bedenine mi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VERA
JugendliteraturBazı anlar Kaderdir... İnanmadığın her gerçek İnancını yenilemen için bir bedeldir... ✳✳✳ ✴İmkansızın mühür tutmuş hali✴ 🚫Telif hakkı şahsıma aittir en küçük kopyalama da gereken işlem yapılacaktır🚫