"Kesinlikle bu filme gitmemiz gerek!" Hoseok elindeki biletleri okulun yemekhanesinde ki masaya ses çıkartarak vurdu. "Ben ısmarlıyorum üstelik."
Namjoon biletlerden birini alıp inceledi. "Ben bu saatte yanınızda olamam. Biliyorsunuz işim var." dedi. Hoseok'la ikimiz gözlerimizi devirdik.
Namjoon'un bir haftadır bizden sakladığı sevgilisi vardı. Ne kadar ısrar etsek de kim olduğunu bir türlü söylemiyordu. Zamanı gelince görürsünüz deyip bizi geçiştiriyordu. Yinede benim onlardan sakladığım şeyler aklıma gelince çok da ısrar etmeye yüzüm yok diye düşünüyorum. Eninde sonunda öğrenecektik sonuçta.
"Namjoon kaç yıllık arkadaşlarını bir şıllık yüzünden ekecek misin?" Namjoon kaşlarını çatarak Hoseok'a sertçe baktı. Hoseok biraz çekilip bu sefer bana dönerek "Sen geliyorsun değil mi?" diye sordu. Başımı sallayıp "Evet." dedim. Bu sefer yanıma gelip koluma girdi. "Bundan sonra tek en iyi arkadaşım sensin." Namjoon'la buna güldük.
"Diğer bilet ne olacak?"diye sordum Hoseok'a. Namjoon gelmediği için bir biletimiz fazladan kalmıştı.
"Onu şimdi halledeceğim."deyip birden masadan kalkınca merakla ona baktık.
Masanın yanından geçen ilk kızın önüne geçerek onu durdurdu.
"Merhaba."dedi kocaman sırıtarak. Namjoon'la beraber şaşkın bir şekilde onu izliyorduk. Tek eliyle saçını düzeltti. "Bir filme fazladan biletim var da.."dedi karizmatik çıkarmaya çalıştığı sesiyle. "Gelmek ister misin?"
Kız iki kaşını da havaya kaldırıp Hoseok'a küçümseyici bir bakış attı. Daha sonra omzuna çarpıp "Salak." deyip yanından sıyrıldı. Bu duruma Namjoon'la birlikte katıla katıla güldük.
Hoseok "Ben bulacağım birini merak etmeyin."deyip biletleri cebine attı. Zil çalınca hepimiz son ders için masadan kalkıp sınıfa doğru ilerledik.
---------------------
"Hoseok bu kim?"diye sordum kaşlarımı çatarak.
Okul çıkışı Hoseok'la film izlemek için sinemada buluşunca daha önce hiç görmediğim bir çocuğu beraberinde getirmişti. Onu hemen kolundan tutup tuvaletin önüne sürüklemiştim ve bu çocuğun kim olduğunu sormuştum. O ise 'tanımıyorum' diye cevap vermişti.
Şaşkınlıkla ona baktım. "Ne demek tanımıyorum?"
"Film teklifimi kabul eden bir tek o oldu. O yüzden geldi buraya."dedi omuz silkip. Hoseok'un arkasından peşimizde getirdiği çocuğa baktım. Boş boş etrafa bakınıp yağlı saçını kaşıyordu. Hoseok'un koluna vurup çocuğun yanına gitmek için onu ittirdim.
"Pekala, film başlıyor birazdan. Ben mısır almaya gidiyorum. Sen de ister misin, ah?"
"Min ho."
"Sende ister misin Min ho?" diye yönelttim sorumu bu kez. Başını iki yana salladı. Hoseok ise kolunu kaldırıp hafifçe zıplayarak "Ben isterim! ben isterim!" dedi. Küçük bir çocuk gibiydi. Gözlerimi devirdim.
"Siz gidin ben mısırları alıp gelirim."
İkisini de yolladıktan sonra tam mısır almak için standa yönelirken Taehyung'u görmemle gözlerim büyüdü. Karşısında hiç tanımadığım biri vardı. Siyah deri ceket giyiyordu. Motosikletçi havası vardı ve Taehyung'dan daha büyük görünüyordu.
Taehyung'da beni fark edince gözlerimiz birleşti. Adamla konuşmasına devam etti ama arada bana kaçamak bakışlar atıyordu. Ben ise onları üç metre ilerden merakla izliyordum ama ne konuştuklarını duyamıyordum.
Konuşmaları bitince adam elini cebine attı ve siyah poşet çıkarıp Taehyung'a verdi. Taehyung adamın aksine rahat bir tavırla poşeti açıp içine baktı. Daha sonra cebinden bir miktar parayı çıkarıp saymadan adama uzattı. Adamda parayı direk cebine attıktan sonra yavaş adımlarla etrafı inceleyerek sinema salonundan çıktı.
Poşetin içinde düşündüğüm şeyin olup olmadığını merak ettim.
Taehyung bu sefer tamamen bana dönmüştü. Ben yine aynı yerimden kıpırdamadan onu izliyordum. Ne yapacağımı bilmiyordum açıkçası. En son 'benden hoşlanıyor musun?' diye sorduktan sonra yüzüme kahkahayı patlatınca onunla konuşmak için cesaretim kalmamıştı. Bu yüzden yerimden kıpırdamadım. Ama o benim aksime bana doğru adım atmaya başlamıştı. Yavaş adımlarla gelişini izledim.
"Jungkook!" duyduğum sesle arkamı döndüm. Min ho'nun sesiydi bu. Hızlıca yanıma gelip "Bana orta boy mısır alır mısın?"diye sordu. Başımı sallayıp 'tamam' dedikten sonra gülümseyip yanımdan ayrıldı. Bu esnada Taehyung'un bu kadar yakınlaştığını fark edememiştim. Kaşları hayretle kalkmış bana bakıyordu.
"Beni tavlayamayınca başkasını mı buldun hemen?"diye sordu alaycı gülümsemesiyle.
"Ne diyorsun sen?"diye sordum kaşlarımı çatarak.
"İlk buluşmanız herhalde. Sun Yeon'la film randevun olmayınca şansını başkasında mı denemek istedin?" Alayla sırıtan ağzına yumruk atmak istedim.
"Hiç değilse senin gibi köşe bucak yerlerde illegal işlerle uğraşmıyorum."dedim cebinde sırıtan siyah poşete bakış atarak. Yüzünden gülümsemesini sildi. Eliyle poşeti iyice cebine soktu.
"Herkesin senin gibi iyi giden bir hayatı yok."deyip arkasını döndü. Öfkeyle ellerimi yumruk yaptım.
Benim mi hayatım iyiydi? Annemin yüzünü bile hatırlayamıyordum, depresyondan yeni yeni çıkan babamdan, Namjoon ve Hoseok'dan başka kimsem yoktu. Hem babamı hem kendimi kurtarmak için ders çalışmaktan ve iyi bir üniversiteye gitmekten başka çarem yok ama yinede buna rağmen hayata tutunup mutlu olmaya çabalıyordum.
"O zaman umarım ot içmeye devam ederek bunu düzeltebilirsin."diye bağırdım arkasından etrafta kimin olup olmadığını önemsemeyerek. O siyah poşetten Taehyung yanıma gelir gelmez mistik bir koku alıyordum. Ottan başka bir şey olamazdı.
Taehyung'un beni duyduğuna eminim ama arkasını dönüp herhangi bir şey söylememişti. Ona hala öfkeliydim. Arkasından koşup o sinir bozucu yüzünü yumruklamak istiyordum. Ama titreyen telefonuma bakınca Hoseok'un beni aradığını gördüm. Taehyung'u bir kenara atıp salona gidip kendi yerime oturdum. Hoseok ve Min ho ellerimi boş görünce merakla bana bakmışlardı. Ben de o an kafamdan bir bahane buldum.
"Çok sıra vardı. Almaktan vazgeçtim."
Geçen bölümü kooktae'de #7 deyiz diye atmıştım şimdi #8 e çıkmışız inş bunu attım diye #9 olmayız lfdgoehrgqo

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boy in Luv // taekook
Fanfiction[tamamlandı] "Hey aşık çocuk!" diye bağırınca bir kaç kişi dikkatini bize vermişti. Arkamdan bağırmaya devam ettikçe bize bakan sayısı arttığı için utandım ve yanıma gelmesini bekledim. Koşar adımlarla hemen geldi. Dalga geçen gülümsemesi hala yüz...