Anaç dağların ortasında, kanyonların ötesinde yemyeşil yaylaların üstünde olmayı dilerdim. Kim olduğumun, neye benzeyeceğimin kaygısını gütmeden koyunların arkasından ilerlemek. Düşünme gafletine düştüğümden bu yana, hangi sonuca vardım bile kesin değil. Canına okuduğum dünyasında bir avuç insan silueti arasında, omuzlarım sönük halde yürüyorum.
Keşke insanı örten bit vücut olmasa diyorum!
Çıplak ruhlarımızla, görünür duygu ve hislerimizle hiç olmadığımız kadar açık olsa zihnimiz. Hücresel boyutta düşünmeyi bırakarak soyut varlıkların içinden geçebilsek. Ancak böyle bulur insan mutluluğu.
Farkımız yok, hepimizin tutturduğu bir ışık var. Ulaştığımızda yolumuzun aydınlanacağı iddiasına bel bağlıyoruz. Sonu gören çıkmadı henüz. Bulduklarıyla yetineni görmedim, duydum ama inanmadım.
Çağ değiştikçe ayak uydurmayı pek güzel öğrendik. Her ne hikmetse dilimizden düşen yalanların üstesinden salto atarak kaçmayı bile marifet saydık. Yüzüne baktığın kişinin kaç maskesi olduğunu gördüğün halde, keklik gibi kanıverdik.
İşimize gelmezdi diğer türlüsü, bir şekilde düzene ayak uydurmanın tarifi bu olsa gerek. Millete verdik talkımı kendimize sakladık salkımı. Ayıp mı kendini kayırmak? Bu soruyu hep başkasına sorduk ama üstüne düşünme zahmetine girişmedik.
Burada atıp tuttuğuma bakmayın, ben şöyleyim böyleyim safsatası yapmayacağım. En âlâsını yaptım, yapıyorum farkında olmama rağmen yine yapacağım. Başka türlüsünü nasıl bilebilirim ki?
Hangi insan kemik ve kanla birlikte doğduğu yaşamsal dürtülerinden sıyrılabilir ki? Bizi düşünce zehriyle, algıda seçici davranmamızı sağlayan egomuzla vurmayı başaran çıkamayacak nede olsa!
-Semra Şenol
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GERİDE KALAN MEKTUPLAR
Historia CortaArtık konuşmak için çok geç, yazılacak bir hikayem kaldı geriye. Parça parça bir kaç öykü, söylenmemiş kelamlar var dilimde. Yeri geldiğinde hakkıyla yaşanmamış hayatların ağırlığı omuzlarımda. Susmak artık öldürücü bir yalan. Kirlettiğim sayfal...