Yaramız da Kalmasın!
Kelimeler kaçacak yer arıyor ruh-u revanım. Sar sar bitmeyen yaralardan çıkıp gelemiyorum sana.
Köz düştü gönlüme, yar dedim bu nasıl hasret.
Nasıl ölünür, nasıl girilir bu kederle kara toprağa.
Mavzer misali yutkunmalarım, sinemden aşağısını paramparça kan gölüne dönüştürüyor. Bıçak dayanan gırtlağımdan ancak bir 'ah' çıkıyor. Diyorum ki, öleyim dizlerinde!
Hatırlıyorum ruh-u revanım. Dizlerin şimdi buzdur, soluk teninde güneş oynamaz. Morarmış dudaklarından çıkmıştır can nefesi.
Morgun karanlık soğuğuna yatırmışlardır, göremem daha seni.
Küçük ellerin bir daha tutmaz papatyaları, ağlamaklı ağlamaklı bakmazsın gözlerime.
Başımı nerelere vursam, ah nasıl yansam!
Köz düştü gönlüme, yaban eller işitir mi feryadımı?
Sessiz sessiz ağlayacak bir köşeye sinsem, ensemde bitiverse kokun. Yaramdan öpsen, kalmasa bu yara ölüme. Düşman etsen yine kahpe hayata, izini sıcağını çekmeden üstümden alıversen yanına.
Hükmen galip sevişmelerimizi yaramın üstüne denk getirerek sarılsam sana, içine sinen kış soğuğunu alsam alnından.
Ahirete saklanacaksın da unutacak mısın dünyayı, kime yaslanacak omuzların!
-SEMRA ŞENOL
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GERİDE KALAN MEKTUPLAR
KurzgeschichtenArtık konuşmak için çok geç, yazılacak bir hikayem kaldı geriye. Parça parça bir kaç öykü, söylenmemiş kelamlar var dilimde. Yeri geldiğinde hakkıyla yaşanmamış hayatların ağırlığı omuzlarımda. Susmak artık öldürücü bir yalan. Kirlettiğim sayfal...