Baba, kapıda duran iki genci dikkatle süzdükten sonra yardıma ihtiyaç duyduklarına inanmıştı. Yabancı iki insanın yanında farklı olaylar yaşanmasından korksa bile Tanrı misafiri olduklarını düşündü. Kapısına gelip yardım isteyen insanlar geri çevrilmezdi, bu yüzden korkusunu bir kenara bıraktı.
"Gelin, tabi." diyerek bir iki adım geri çekildi ve içeri geçmelerine izin verdi.
Şemsiyelerini kapatıp girişe bıraktılar, kız kapüşonunu çıkarıp kıvırcık saçlarını özgür bırakırken oğlan elindeki gece mavisi topu sürekli avuçlarının içinde döndürüyordu.
Baba önden, gençler arkadan salona doğru ilerlediler. Salona girdiklerinde anne sorar gözlerle kocasına bakmaya başladı.
"Hanım, gençlerin arabası bozulmuş az ileride. Bu akşamı burada geçirecekler." dedi adam. Anne de kocasının kapıda düştüğü endişe içerisine düşmüştü ama kocasının bir bildiği olduğunu düşünüp bir şey demedi.
"Hoş geldiniz." dedi anne. "Veriverin çantalarınızı da kenara koyayım."
"Yok, teşekkür ederiz. Bizi rahatsız etmiyor, kalabilir." diyerek söze girdi kız olan.
Anne kocasına baktı, sonra tekrar gençlere döndü. "O zaman ben sofra kurayım. Açsınız değil mi?" dedi. Ancak cevaplarını dinlemeden kalktı ve içeri doğru gitti.
"Ee çocuklar, siz kimsiniz, kimlerdensiniz? Anlatın bakalım." diyerek söze girdi baba.
Kız olan hemen söze girdi ve anlatmaya başladı. "Benim adım Senem. Bu da ağabeyim, Yusuf." dedi yanında oturan oğlanı göstererek. "Biz aslında sadece geçiyorduk ama arabamız arıza yaptı. Hem yağmur yağıyor hem de gece vakti olunca, ne yapacağımızı bilemedik. Tekrar teşekkür ederiz, bize evinizi açtınız."
Anne elinde sofra bezi ve tahtasıyla salona girdi ve sofrayı hazırlamaya başladı. Bir yandan işini yapıyor diğer yandan da onları dinliyordu.
"Olur mu kızım, Tanrı misafiri kapıdan çevrilir mi hiç?" dedi adam da. Senem gülümseyerek kalktı ve kapıdan ellerinde tabak kaşıklarla görünen kadının elinden tabakları alıp ona yardım etmeye başladı. Yusuf düşünceli görünüyor ve sadece elindeki topu çeviriyordu.
Yemek boyunca evin içinde bir sessizlik hakimdi. Anne ve baba arada birbirlerine bakıyorlar ve içlerinden bir sorun çıkmadığı için Allah'a şükrediyorlardı. Yemek bitti, sofra toplandı. Anne tekrar mutfağa gitti. Baba baş köşedeki koltuğuna otururken, Yusuf ve Senem de kapıya yakın tarafta olan koltukta yan yana oturdular.
Anne elinde 4 çayla içeri girdiğinde baba tekrar gençlere döndü. "Anlatın bakalım gençler, öyle sessiz sessiz oturmakla olmaz. Yolculuk nereye?" Anne elindeki tepsiyi kenara bırakıp babanın yanına oturdu.
Yusuf göz ucuyla Senem'e bakıp gülümsedi.
"Tahminimiz çok uzakta olmadığı yönünde. Ama biraz kaybolmuş da olabiliriz." diyerek gülümsedi Senem.
Babanın gözleri Yusuf ve Senem arasında bir süre mekik dokuduktan sonra Yusuf'a dönerek konuşmaya başladı. "Oğlum, hayırdır? Sen neden hiç konuşmuyorsun?"
Yusuf başını kaldırıp adamın gözlerinin içine baktı. Hafif gülümsedi ve "Sadece çayın tadını çıkarıyorum." dedi. Adam bir süre daha yüzüne baktıktan sonra başını başka yöne çevirdi.
"Konusu açılmışken, Kızılca Köyü ne tarafta, biliyor musunuz?" diye söze girdi Senem.
"Evet kızım, yakın buraya. Sabah oldu mu tarif ederim ben size yolu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAMOS
HorrorCinler ve insanlar aleminin arasında sıkışıp kalan iki kardeşin hikayesi... @VocantDiabolum