Bir daha okumayacak olsak da başlığında eski, belki de kaybolmuş bir duyguyu taşıyan bir kitabı kaybetmektense bir yüzük, saat veya şemsiye kaybetmeyi yeğleriz.Carlos Maria Dominguez
Binlerce yıldırım barındıran ruhlarız. Her şey iyi desek de olmadığının farkında olan ruhlarız. Bazen çok kırgın, bazen çok mutluyuz. Gülen yüzleri görmeye bayılırız. Bu yüzden hayalperestiz biz. Kitaplara kaçarız. Sessizsek ne olmuş? Ellerimiz hep soğuk olsa da ruhumuza yalnız dedirtmeyen binlerce insan gibiyiz. Kendini sevmeyen nasıl başkasını sevebilir, diye düşünürüz. Bizim en kurtarıcı dostumuz kelimeler. Sesle ifade edilemeyecek kelimeler. Kelimelere kaçanların sesleri.. Biz kitaplara, biz yağmura, biz gülücüklere hep aşık kalacağız.
En çok da kavuşmalara. Ve kavuştuğun anda oluşan sevince.
"Yine şemsiye almamışsın." Dedi bana. Bir binanın altındaydık. Islanmış saçlarımı yüzümden çekti ve alnımı öptü uzunca.
"Tahmin edemedim yağmur yağacağını." Ya da belki gözyaşlarımı gizlemek istedim.
"O kadar özledim ki seni. O kadar özlemişim ki Luhan... konuşamıyorum." Bir süre birbirimize baktık. Ben de özlemiştim. Hem de deliler gibi. Ama onun kelimeleri üzerine konuşasım gelmemişti. Saatlerce dinlemek istiyordum. Kollarında durmak istiyordum.
"Sırılsıklam oldun, üşüteceksin."
"Ne o, bakmaz mısın?" Güldü.
"Bakarım. Ama hasta olma. Hadi gidelim." Elimi tuttuğunda gülümsedim. Gözlerim saçlarına kaydı. Siyah da çok yakışmıştı, inkar edemezdim. Ama çok yorgun olduğunu hissedebiliyordum. Sehun saçını hep rengarenk boyamak isterdi ama griden de vazgeçemezdi.
Ona baktığımı farkedince elimi elinin arasına daha sıkı aldı.
"Saçların." Dedim.
"Yakışmış mı?" Kafamı salladım onaylamak için.
"Tabi ki yakışmış. Saçını rengarenk boyayacağım bir gün." Dedim kendimi tutamayarak. Güldü ama buruktu.
"Sen turuncusun, bense mavi." Dedi. En sevdiğim rengi bana vermiş, en sevdiği rengi kendisine almıştı.
"Ben turuncuya aşığım, sen de maviye. Saçlarımı rengarenk yapmana gerek yok. Başımın üzerine en çok yakışacak renk turuncu. Çünkü aklımda hep sen vardın, hep sen olacaksın."
Onun tabiriyle sıcacık bir gülücük verdim.
"Gri kimdi peki?"
Bir süre sustu. O sırada bir sokakta sola dönmüştük.
"Gri karmaşık kafamın içiydi. Bulutlu kafamda seni bulmak için bir sisin, bir dumanın içine daldım. "
"Siyah? Karanlık demek değil mi siyah? Neden siyahsın? Beni bulamadın mı?"
"Sensiz geçen her günümde karanlık bir odada gibiydim Luhan. Işığı açamadım. Çünkü biz ancak yanyana geldiğimizde parlayabilen iki yıldızız. Senin balköpüğü saçlarını koklayamadığım her gece karanlıktaydım. Sana sarılamadığım her sabah uçurumdan aşağıya bakıyordum. Şimdi geldin. Benim için artık siyah bir gökyüzü olsa bile ki artık yok, sen varsın. İki parlak yıldız öylesine süslüyor geceyi. Sen sol küpesin, bense sağ. Şimdi siyah çok güzel. Çünkü bizi sarmış."
Uzanıp dudaklarını öptüm uzunca. O kadar uzun öptüm ki nefesimi kaybettim. Umrumda değildi. Alt dudağını kendime çektiğimde sadece ağlıyordu. Bense daha fazla konuşsa oracıkta yere oturup ağlamaya başlayacaktım. Yine de o iki dudaktan çıkan kelimeler benim için en özel kelimelerdi. Onu sus diyerek susturmaya kıyamazdım. O sadece öpülerek susturulabilir. O kadar kıymetli işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızlarımız Küsmesin - HUNHAN
ChickLitElimi uzatsam tutar mısın? Yemin etsek bozup, kaçar mısın? Yıldızları saymak istesem bana 'Bizimkiler orada ne önemi var diğerlerinin?' der misin?