20.Bölüm

104 17 31
                                    




Korunma ve güven aradığınız her yerde, ihanet ve aşağılama bulursunuz.

Dostoyevski





Güvenmek nedir? Kendine güveniyor musun? Diğerlerine peki?

Eğer kıskançlığa boğulmuşsan, her an onu biri senden alacak diye korkuyorsan bunun hepsi ona güvenmemenden değil kendine güvenmemenden oluyor. Kendini içten içe sevmeyişinden.. O egonun altında sakladığın korkak ruha hiç güzel olduğunu ve korkacak bir şey olmadığını söyledin mi? Başkasından beklediğin o sıcak sevgiyi bir gün olsun kendine verdin mi?

İnsan başta, insan en başında kendisinde saklıdır. Kimsenin suçu yok değil, var. Ama kendini o suçların arasından bir tek sen çıkarabilirsin. Biliyorsun, demesem de.

Sevdiğin insanı korkuların yüzünden yitirme. Ona bak, gözlerine bak. Sana sevdiğini söyleyebiliyor mu? Yumuşak mı kalbi? Aynı senin sana yaklaştığın gibi mi?

Değilse bile sevebilirsin, kimsenin dokunamayacağı tek yer kalbin. Bazen bir insanın tek bir güzel yanı bile aşık olunası olabilir. Belki sıcak sevgini ona vermekte hata etmiyorsundur. Yorma kendini. Doğru yerde miyim diye düşünerek de yorma. Eğer değilsen zaten, bütün kapılar birden açılır ve anlarsın. Kafanın sakinleşmesini bekle. Ellerini koy kalbine, onu düşün. Seviyorsun değil mi? Niye gitsin ki bir başkasına, sen onu öyle saf ve nazik severken.

Diyelim ki gerçekten gitti. Olabilir, bazen hikayeler kötü biter.

















Yüzüne bakıyordum uyandığımda. Evimde uyuyan melek yüzlü çocuğa bakıyordum. Kollarımın arasında öylesine huzurlu ve düzenliydi ki nefesi, uyandırmaya yıllar geçse kıyamazdım o an. Elime aldım göğsümde duran elini. Parmaklarını yüzüme koydum. Avuç içini öptüm, belki hissediyordur rüyasında. Sonra yüzüne baktım yeniden. Dudakları uyumaktan şişmişti, kirpikleri öylesine zarif ve ufaktı ki tek tek sayasım ve aralarına karışasım gelmişti. Saçları perdenin kapatmayı unuttuğum arasından fırlayan cılız ışıkla parlıyordu. Birçok teli omzumda, kolumda olan bal gibi saçları beni büyülemişti tekrar.

Gerçekten söyleyin bana, hayat çok mu karmaşık? Yoksa karmaşık hale getiren biz miyiz? Belki de bu oyunun çok basit kuralları varken biz zekiymiş gibi hamleler yapmaya odaklı yaşıyoruzdur. Hiç bilmiyorum. Tek bildiğim, sevmek o kadar da zor değil. Öpmek o kadar uzak değil. Dokunmak ve sevgiyle sarmak, çok karmaşık değil.

Ama onunla karmaşık yapsınlar istiyorum beni. Birbirimize dolasınlar bizi, rüzgar bile dokunduğunda saçlarına sert olmasın. Kimse bu oyunu bozmasın.

Gözlerini araladı. İlk önce gözlerini kısıp bana çevirdi bakışlarını. Gülümsedi ve kendini üzerime taşıdı. Nefes aldık kelimeleri harcamadan.

Bir tenin, diğer bir tene değişi ne kadarda garipmiş. Ellerim sırtında dolaşıp yüzüne çıktığında uykulu gözlerle bana bakıyordu. Bir ara gözlerini kaçırdığında gülmemi gizlemedim.

"Utandın?" Benden kaçmaya çalıştı güçsüzce. İkimizde biliyorduk kaçacağı yeri.

"Gün boyu yatakta mı duracağız böyle?" Dediğinde dirseğimi yatağa dayayıp ona baktım.

"Hayır. Şimdi kalkıp sana kahvaltı hazırlayacağım." Doğrulmadan önce saçlarını öptüm.

"Beraber hazırlayalım." Kollarını boynuma doladığında başını tutup yastığa geri bıraktım.

"Hayır sen dinlen. Jet lag gibi duruyorsun." Dudağını büzdüğünde kollarını hala çözmediği için kalkamıyordum.

"Ne yani tipimden hoşlanmadın mı? Hasta gibi mi duruyorum?"

Yıldızlarımız Küsmesin - HUNHANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin