Nereyi seversen orası senin dünyandır.
Oscar Wilde- Mutlu Prens
Bahçede bir şeyler yapmak bana hep huzur vermiştir. Hatta kitapların birinde bir yazı okumuştum. 'Elinin bir şekilde dokunduğu bir şey, öldüğünde ruhunun gideceği bir yer olsun diye; böylece insanlar ektiğin o ağaca veya çiçeğe baktığında, sen orada olursun.' Belki tamamen baçeyle ilgili bir alıntı değil ama benim öyle çok yeteneğim yok, çiçek sulayabiliyorum ama. Gülleri budamayı da seviyorum. Sehun her gördüğünde yüzünü ekşitse de ben onlar için iyi olanın budamak olduğunu söylüyorum.
O hep güller için hassas. Küçük Prens'e takık birinden beklenen şekilde...
Elimdeki menekşe saksılarını duvarın dibine bırakıp güneşe doğru gerildim. Hava soğuk olsa da güneş parıltısını gizlemiyordu.
"Luhan." Tanıdık sesle aniden arkamı döndüm. Elimdeki bez yere düşmüş gözlerim kocaman olmuştu. Görüşüm bulanıklaşırken ona baktım.
"İyisin.." Ağlamak istemesem de kavuşmanın verdiği hüzünle mırıldandım Fransızca konuşarak.
"İyiyim." Dedi kısaca. Kollarını açtı kocaman. Babam bana çocukluğumdan bu yana ilk defa sarılmak için yaklaştı. Bense o zamandan beri ilk defa ona koşmaya başladım.
Birbirimize sarıldığımızda annemin sesini duyuyorduk. Ama babam beni bırakmadı. Ben de mutluluk göz yaşlarımı gizlemedim.
"E hadi içeri geçelim." Dedi babam. Annemle onu onaylayıp eve girdik. Babam botlarını çıkarırken onu izledim. Hayran olduğum ikinci adam eve girdiğinde annem hızlıca ona çay koydu.
"Evin düzeni hala aynı." Dedi yüzü gülerken. Onunla beraber koltuğa oturduğumda bana baktı.
"Okul nasıl gidiyor Luhan?"
"Güzel gidiyor baba. Kış tatiline az kaldı." Annem de heyecanla yanımıza oturdu.
"Sevgililer gününde gelmeme sevindin mi?" Dedi babam annemin dizine elini koyarken. Annem dolu gözlerle elini elinin üstüne koydu.
"Bu sefer hiç ulaşamadık sana. Yine korkuttun bizi."
"Birkaç ay evdeyim. Endişelenmeyin." Gülümseyerek ayağa kalktım.
"Benim biraz işim var. Eve geldiğimizde uzun uzun konuşalım. Seni çok özledi baba." Dedim.
"Hmm.. Sevgililer gününde ne işin var? Yoksa bir kız arkadaşın mı var?" Annemle gözlerimiz kesiştiğinde yapay bir gülümseme oturdu suratıma. Annem Sehun'la el ele eve geldiğimiz gün bizi pencereden görmüş, benimle konuşmuş anlayışla karşılamıştı. Ama aynı anlayışı babamın vereceğinden emin değildim.
"Hayır. Sehun'la ödevimiz var. Onunla uğraşacağız." Bu arada yalan değildi, gerçekten ödevimiz vardı.
"İyi bakalım." Elini cebine attığında onu durdurttum.
"Var baba. Sağ ol. Siz keyfinize bakın." Dedim ve gülümseyerek odama gittim. Üzerime kırmızı bir kazak ve Sehun'un aldığı kotu giydim. Bir cebinde geyik, diğer cebinde çita çizimi vardı. Üzerime montumu giyip cüzdanımı cebime sıkıştırdım. O sırada telefonum çaldı. Hızlıca açtım.
"Efendim?"
"Napıyorsun?" Hala heyecanlanıyordum sesini duyunca. Yatağa oturdum.
"Babam geldi. " Dedim hızlıca.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızlarımız Küsmesin - HUNHAN
Literatura KobiecaElimi uzatsam tutar mısın? Yemin etsek bozup, kaçar mısın? Yıldızları saymak istesem bana 'Bizimkiler orada ne önemi var diğerlerinin?' der misin?