Playlist: Max Ritcher -November
''Tek kişilik iki ayrı oda istiyoruz.'' dedi Mavi. Ben ise kaşlarımı çatıp,
''Hayır! '' diye bağırdım. Mavi ve resepsiyondaki adam dönüp bana baktı. Ben ise toparlamaya çalışarak, ''Yani iki oda için para ödemeye gerek yok. Bende yok o kadar...'' derken sesim git gide alçalıyordu. Utandığımı hissederek daha fazla konuşmadan sustum. Mavi resepsiyondaki adama parmağı ile bir dakika yapıp kolumdan beni tutarak köşeye çekti,
''Bende para var.'' Omuz silktim,
''Aman sanki çok rezil olabileceğimiz bir yer. Harabe resmen. '' dedim gözlerimi otelde dolaştırarak. Ona ısrarla bakmıyordum.
''İşte bu daha da kötü. Bence senin niyetin farklı.''
''Derken?'' ve sonunda gözlerim alaycı gözlerini buldu.
''Benimle aynı odada bulunmak istiyorsun da ondan. ''
''Ne alakası var!'' diye cırladım. Bir kahkaha attı keyidten. Omzuma hafifçe vurup,
''Tamam dert etme.'' dedi ve resepsiyona döndü, ''İki kişilik olsun.'' tek seferde. Arkasından bir hınçla gelip bir şeyler diyecekken bunu hissetmiş gibi eli ile ağzımı kapadı sıkıca. Bedeni resepsiyona dönüktü. Hisleri nasıl da kuvvetliydi. Reflekslerine verdiğim şaşkınlıkla kıpırtısız durduğum 6 saniyeden sonra elini ağzımdan ittirdim. Adam anahtarı Maviye uzattı. Mavi anahtarı kaptığı gibi bana dönüp zafer kazanmış gibi gülümsedi. Yanağımdan bir makas aldı ve asansöre doğru yürüdü. Ben ise olduğum yerde kaskatı ve sinirli bir şekilde dımdızlak kalakalmıştım. Ancak uyandığımda yanına doğru koşar adımlarla yetiştim ve kendimi asansöre attım. Kapı hemen ardımdan kapandı,
''Zamanlaman iyi.'' dedi Mavi dalga geçer gibi.
''Seninle 1 sene sonra yüz yüze gelebildim. Emin misin?'' diye sordum imalı bir şekilde.
''Hiç olmadığım kadar.'' asansör durdu, ''Benim için öyle en azından.'' dedi sessizce ve indi. Arkasından onu takip ederken geniş omuzlarını izledim. Söylediği şeyi duymamazlıktan gelmek işime gelmişti. Kapıyı anahtarı ile açtı. Bu ufak odaya adım atmak kendi dünyamı selamlamak gibi gelmişti anlığına. Eğilip selam verdim bende bozmadan. Bir oyuncu gibi. Sahnesi bitmiş, alkışları duyabilen ama biraz sonra evine yorgunluk içerisinde gidip kendini yatağına atan ve dünyasını sorgulayan. Alkışladı Mavi. Kendi düşüncelerimden sıyrılmam için uyandırdı beni.
''İki ayrı yatak var. Şanslıyız.'' dedi. Kafamı salladım hızlıca. Düşünmeye zamanım olmamıştı. Sanki her şeye varmış gibi...
Kendini sırt üstü yatağa attı. Yüzü tavana bakıyordu kolları ise yanlarına açılmış, tanrısını kucaklıyordu sanki.
''İnançlı mısın?'' diye sordum aniden.
''Bazen.''
''Mesela? Ne zaman inandığını düşünüyorsun?''
''Çoçukken inanıyordum. Şimdi ise kötü şeylerin hepsi beni bulduğunda bunun bir tesadüf olduğunu düşünmüyorum.''
''Sence sadece kötü şeyler olduğunda mı Tanrı var? Bence çok nankörüz. Onu andığımızda da genelde kötü şeyler oluyor. Diğer türlü aklımızın köşesinden geçmiyor. Sonra bide senin gibileri var. Kötü şeylerin sonucunda suçlamak için yaratanı seçmek... '' durup düşündüm. Kaşlarımı bilmişçe çattım. Dudaklarım tek çizgi halini alırken elimi şıklattım, ''Cesursun gerçekten.'' yatağıma yattım aynı onun gibi, ''Tanrıyı karşına almak cesaret ister.''