BÖLÜM 4 (düzenlendi)

7.8K 447 249
                                    

TUNA

İzmir'in denizden uzak bir bölgesinde yaşıyorduk. Genelde deniz kenarında yaşamayı tercih eden insanların aksine annem denizden pek hoşlanmadığı için yüksek bir yere yerleşmiştik. Bu benim de işime geliyordu aslında. Her ne kadar bir yerden bir yere gitmek zorlaşsa da hayatımın belki de yarısından daha fazlasında deniz gördüğüm için ben de bıkmıştım kıyı şeridinden.

Arabaya bindiğimde hiç düşünmeden arkaya geçtim. Babam uzun zamandır evde olmadığımdan olsa gerek buna bir tepki vermedi ve sürücü koltuğuna geçti. Annem babamın yanına yerleşirken Nil suratsız bir ifade ile yanıma oturdu. Hala bana olan bu tepkisinin sebebini anlayamamıştım ama uğraşamayacaktım. 

Diğer insanlara şaşırtıcı ve hatta garip gelebilecek bir özelliğim vardı. Uykuyu çok seviyordum. Tabi ki garip olan uykuyu çok sevmem değildi. Garip olan şey yastığım olmadan uyuyamamamdı. Evde, evin bahçesindeki salıncağın üstünde, arabada, gemide... Üstelik her yastığım da birbirinden farklıydı. Bu sayede onları karıştırmıyordum ve boş kaldığım zamanlarda hemen uyku haline geçebiliyordum.

Her zaman arabada bulundurduğum mavi yastığım beni arka koltukta bekliyordu. Gülümsedim ve onu cama yasladıktan sonra yastığıma sarılıp uyuklamaya başladım. Şu anda kimseyle konuşacak halde değildim. Ailem de bu hallerimi iyi bildiği için hiç kimseden ses çıkmıyordu. 

Arabanın hareket etmesiyle beraber cam titreşmeye başladı ama bu durum benim zaten alışkın olduğum bir şeydi. Her zaman olduğu gibi çok kısa bir sürede uykuya dalacaktım ve eve varmaya kadar geçen sürede en azından yarım saatim huzurlu geçecekti. Ya da geçmeyecekti çünkü benim bu rahatlamış halimi gören sorunlu kız kardeşim Nil bu huzuru bölmeye kararlıydı.

"Kafanı elli kere cama çarpacaksın. Zaten bir gram aklın var o da gidecek abi."

İşte başlıyorduk. Nil'in bu laflarına annem elbette sessiz kalmayacak, benim onun aksine ne kadar akıllı ve uslu bir "çocuk" olduğumu örnekleriyle uzun uzun anlatacaktı. Sonuç olarak ben uyuyamayacaktım ve Nil'in amacı da zaten buydu. Annemin nutuk çekmek için ağzını açtığını gördüğüm gibi konuşmaya daldım.

"Eğer yaklaşık iki ay boyunca her yerinden başka bir ses çıkan ve sürekli olarak sallanan bir gemide olsaydın uyumak için cama elli kere kafa atmayı umursamazdın. Yani anlayacağın Nil, ben şu an kıyamet bile kopsa uyurum. O yüzden Allah aşkına sus."

Annem kafasını hafifçe arkaya çevirdi ve gözlerimi zar zor açık tuttuğum yüzüme baktı. Yüzünde saf bir şefkatle bana bakarken benim sadece daha çok uyuyasım gelmişti. Evet, ne yazık ki duygusal bir insan değilim ve genelde bu tarz ortamlarda uykum gelirdi. Nil tekrar bir şeyler söylemek için ağzını açtıysa da annem onu susturdu ve eve gidene kadar uyumama izin verdi.

Nil'in kulağımın dibinde eve geldiğimizi haber eden sesiyle yerimden sıçradım. Nil bir anlık refleksle geri çekilirken "Ne oldu ya? Sakin ol biraz." diye mırıldandı. Bazen gerçekten Nil'i bavuluma saklayıp gemiye sokmak istiyordum. Böylece sabahın köründe Erdem binbaşının böğürtüsüyle uyanmanın nasıl bir şey olduğunu öğrenir, bana da bir daha böyle yaklaşmazdı. 

Birbirine yapışmış göz kapaklarımı ellerimle açmaya çalışırken yastığım arabanın içinde bir yerlerde kaybolmuştu bile. Sorun değildi, önemli olan onun arabanın içinde olmasıydı.

Yorgun bir şekilde bahçeye girdiğimde her zamanki gibi gölgede kalan salıncağımı görünce mutlu oldum. Evin en sevdiğim kısmı o salıncaktı. Çok büyük olmayan ama yüksekte kaldığından denizi rahatlıkla gören bahçemizin günün çoğunda gölgede kalan küçük bir bölgesi vardı. Bu bölge benim salıncağım için ideal yerdi. Üzerinde her zaman bir pike ve yastık bulundururdum. Özellikle uzun zaman denizde kaldıysam eve geldikten sonra bir süre o salıncakta uyurdum. Hafif bir sallantı ve temiz hava eşliğinde uyumak çok hoşuma gidiyordu. Aksi takdirde uyuyabilmem neredeyse imkansızdı.

Ufukta BuluşalımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin