BÖLÜM 12

5.3K 318 174
                                    

Bölüm Şarkısı: Sia - The Greatest

TUNA

Bir ay öncesine kadar ailemi ve karadaki hayatımı bir kenara bırakmak ve denize açılmak benim için çok kolaydı. Görev adamı olduğumu ve duygularımı arka plana atabildiğimi düşünürdüm. Şimdi ise bir hafta bile olsa Arya'dan ayrı kalacağım için tedirgindim. Hayatımda ilk kez kalbimin sesini dinlemiştim ve pişman olmak istemiyordum. Düzenim bozulmuştu, hislerim ve mantığım arasında sıkışıp kalmıştım. En kötüsü de belirsizlikti. Arya'nın varlığına alışmıştım ve şimdi yoksunluk çekiyordum. Bir hafta gözümde büyüyordu. Ben yokken Arya ne yapacaktı? Koskoca havacı üsteğmenin beni bekleyecek hali yoktu ya! Ellerim sıkıntıyla kısacık kestirdiğim saçlarıma gitti. Düşünmem gereken daha önemli şeyler vardı.

Bugün yeni dönem başlıyordu. Gemi ahalisine yeni teğmenler katılacaktı. Bu aslında bizim için eğlenceli bir olaydı çünkü ilk günlerde yenilere pis şakalar yapar ve tüm dönem boyunca da onlarla dalga geçerdik. Tabi Erdem binbaşıya yakalanmamamız şarttı çünkü ne olursa olsun askeri bir gemide disiplini bozan bu tarz olayların yaşanması yasaktı.

Tüm bunların yanında ekim ayı kışın kapıda olduğunu estirdiği serin rüzgarlarla anlatmak ister gibiydi. Karalar hala ılık sayılsa da denizde kış başlamak üzereydi. Kış dönemi üniformalarımıza geçiş yapmıştık bile. Tabur alanına doğru giderken gözlerim etrafta tanıdık simalar arıyordu. Ekip neredeydi? İlk günden geç kalmayı düşündüklerini sanmıyordum. Özellikle Övgü'nün geç kalma gibi bir huyu yoktu. Hepimiz bir şeylerden dolayı ceza almıştık ama o asla ceza almayarak rekoru elinde tutuyordu. Bu alandaki başarısı öyle çok duyulmuştu ki Erdem binbaşının bir devresi sivil hayatta Övgü'yle tanışmak istemişti. Övgü ise buna şiddetle karşı çıkmıştı. Sonuç olarak bu karşılaşma hiç gerçekleşmedi ve Erdem binbaşı da o kişinin kim olduğunu asla söylemedi. Ferit'in deyimiyle 'olayın gizemi hala sır gibi saklanmaktaydı.'

"Gürler üsteğmenim!"

Sesin geldiği yöne doğru döndüğümde Semih teğmeni görmek beni mutlu etmişti. Semih iki sene önce aramıza katılmış, başarılı bir teğmendi. Psikolojik olarak ona uyguladığımız tüm işkencelerden sonra bile güvenilir olduğunu bize gösteren nadir teğmenlerdendi. Birçoğunun aksine baskıya ve alaya karşı dayanıklıydı. Hal böyle olunca da onu aramıza almıştık. Şimdilik ekibin en kıdemsiziydi. Bu senenin sonunda üsteğmen olmayı bekliyordu. O da üsteğmen olduğunda rahatlıkla emir verebileceğimiz kimse kalmayacaktı ve bunun olmaması için yeni birini bulmamız gerekiyordu.

"Günaydın Semih. Bu yılkiler nasıl? Senin yerini doldurabilecekler mi dersin?"

Semih buna karşılık memnuniyetsiz bir şekilde dudaklarını büzdü. Kendi yerinin asla dolamayacağını gösterircesine konuşmaya başladı:

"Valla, benim gibisi bir daha ne zaman gelir o tartışılır üsteğmenim. Ama idare edeceksiniz artık."

Bu dediğinin üstüne ben gülünce o da ciddi rolünü bırakıp gülmeye başladı. Aramızda rütbe farkı da olsa bu arkadaş olamayacağımız anlamına gelmezdi. Hem bu fark yıl sonunda kapanacak gibi duruyordu. Şakayı bir kenara bırakıp tekrar bizimkileri aramaya koyuldum. Benim bu halimi gören Semih hemen konuşmaya başladı:

"Yüzbaşıoğlu ve Pişirgen üsteğmenleri arıyorsanız, onları makine dairesinin koridorunda gördüm. Buzkıran ve Tohumcu üsteğmen ise güverte tarafındaydı. Bir tek Aymaz üsteğmeni göremedim."

İşte Semih'in sevdiğim tarafı buydu. Ben bir şey söylemesem de o tüm sorularımı anlıyor ve cevaplıyordu. Övgü'nün nerede olduğunu bilmiyordu ama öğrenmesine de gerek kalmamıştı çünkü Övgü tabur alanına her zamanki gibi yavaş ve ciddi adımlarla giriş yapmıştı.

Ufukta BuluşalımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin