1 yıl sonra
"Ben... seni çok seviyorum Jisung."
Jisung kafasını eğdi. Sonra kız sözlerine devam etti.
"Ne olur bana olumsuz cevap verme."
"Üzgünüm, sana ümit vermedim. Bunun için yaşımız erken, küçüğüm. Ve sözüm var."
Tek olduğu için dikkat çekmesinden nefret etmeye başlamıştı Jisung. Önceden yanında biri olsun isterken şimdi herkes etrafında pır dönüyordu. Tek olmak marifet veya havalılık göstergesi değildi.
Jisung eskiden nasılsa öyle devam etmek istiyordu. Güvenini sarsan herhangi bir neden yoktu fakat istemiyordu.
Chan ile konuşmayı bırakmıştı çünkü annesi onun çok çok hasta olduğunu, buradan doktora gitmenin zor olduğunu, başka bir ülkeye taşınacaklarını demişti. Bunu derken biraz üzülerek söylemişti. Jisung ise ağlayarak odaya koşmuş; günlerce, aylarca ve haftalarca ağlamıştı. Ona geçmiş olsun dileği iletmeyi söylemek bile aklının en ucundan dahi geçmemişti. Minho orada dururken sadece göz göze gelmişti. Eline alıp doyasıya sarılmak, saçlarından öpmek, kendini dindirmek istememişti. Annesi bu duruma seyirci kalmakla beraber tek yaptığı oğlunun durumuna ağlamaktı. Bu kadar şansız bir çocuk olacağını bilemiyordu. Bay Han ise bir gün duruma son vermek için okul bile değiştirmişti. Yeni ortam ve yeni arkadaşlar boşluğunu doldurabilirdi, olmadı. Ama Jisung en son durdu. Durmasının sebebi onu hiç bırakmayacak Chae'nin olmasıydı. Aklına resimleri görünce gelmişti.
Bu günlerde ihtiyacı olan Minho'ydu. Yıllardan beri kiminle ise onunla olmaya devam edecekti. Çoğu kişi şimdi yeni çıkan "bad boy" denen tavırlara takıntılı gibiydi. Saçmalıktan öte bir şeydi. İnsanın tek olması, sessiz ve siyah bir kişiliğe bürünmesi "bad boy"luk denen şey değildi. Bu insanı havalı kılmazdı. Hem kişilik özellikleri nereden moda olmuştu?
Ayrıca Jisung renkli bir kişilikteydi. Grubu olması gerekti. Gerçek insanlardan olan bir grup.
"Duydum. Sen sırf o çizdiğin kişi için beni istemiyorsun. O seni sevmiyormuş, deliler gibi beraber kendini onunla hayal edip okuduğun kitaplardaki kahramanların siz olduğunu düşünüyormuşsun. Seninle olmayacak biri, ne buluyorsun onda? Neden onu sevmeye devam ediyorsun?"
Kızın sesi titredi. Denilen dedikodulardan hikâye çıkarmış diye güldü Jisung. Minho ile kendisini böyle düşünüyordu evet ama sevmiyormuş kısmını bilmiyordu. Belki seviyordu?
Parmakları ile oynayıp başını kaldırdı Jisung.
"Bir kıza ihtiyacım yok, özellikle sana. Kırmak veya kırmamak umrumda değil. Özel hayatım kimseyi ilgilendirmez. Utanç verici bir konuşma. Sana tavsiyem kimseye inanma, kimse saf değil. Gözümden çok düştünüz, yeterince dedikodumu yaparak düşmeyin. Başkaları izin vermediği sürece düşünceleri veya çizdiklerine karışmayın, yorumlamayın."
Kızı aldırmadan sırasındaki eşyaları alıp çıktı. Cidden bunun için mi zaman harcıyordu?
Okuldan kaçarken ne yapacağını belirliyordu. Koşarak evin önüne geldiğinde nefes nefese kapıyı açtı ve annesine bakmadan odasına girip kapıyı kilitledi.
Kısık sesle konuşmaya çalıştı.
"Ben geldim."
Çantasını kenara atıp Minho'yu eline aldı.
"Minho, senden doğru konuşmanı istiyorum. Hyunjin sana bir şeyden bahsetti mi?"
Bebek hareket etmedi, konuşmadı ve mimiklerini değiştirmedi.
"Konuş. Chan'in yerini de bana. Chae neredeymiş öğren Jeongin'den. Ben senin neyinim? Biz seninle neyiz? En iyi arkadaşlar birbirine yalan söyleyip böyle davranışlarda bulunmaz. Hadi bana doğruları anlat."
Gözlerinde bulunan parıltıya odaklandı Jisung. Elbette değişiklik gösterecekti.
"Yaparsın."
Yarım saat boyunca konuşması için dil yordu Jisung. Konuşmayacağını anlayınca yatağına fırlatıp yere çömdü.
"Ben yalnız değilim. Benim oyuncaktan arkadaşlarım yok. Ben bebeğimi sevmiyorum. Kimse beni aldatmadı. Aptal değilim. Acınılacak bir durumum yok. Dedem beni seviyor. Deli değilim..."
Kapı neredeyse kırılacakmış gibi çalınırken Jisung şiddetli bir şekilde hıçkırarak ağlamaya başladı.
"Ben sıradan bir insanım!"
Ciğerlerini patlatmaya niyetli bir kez daha bağırdı. Ve aynı şekilde devam edince kapı vurma sesleri kesildi. Annesinin ağlayarak merdivenlerden sesli bir şekilde inme sesi duyuldu.
Sesini azaltıp aynı cümleyi tekrar ederken bir ses duydu.
"Sen özel bir insansın. Beni seviyorsun çünkü. Bizleri seviyorsun."
Başını kaldırıp yatağa baktığında Minho hâlâ aynıydı.
"Jisung, yalnız değilsin. Bizleri seviyorsun. Dersler yerine bana, resimlere ve kitaplara odaklandığın için aptal değilsin. Deden seni seviyor. Arkadaşların tek biz değiliz. Kimse seni aldatmadı. Acınılacak durumun yok. Deli olabilirsin çünkü... boş ver. Değilsin. Son olarak ve en yanlış bilinen şey, bizler oyuncak değiliz. Aynı senin gibi."
Ayağa kalkıp ağlamaya devam ederken yatağında duran Minho'ya baktı. Sonra raflarda duran bebeklere.
"Siz... sizler? Kim? Kim konuştu?"
"Ben konuştum."
Minho yataktan kalkıp elini Jisung'un gözü önünde salladı. Sonra ellerini iki yana açıp Jisung'a işaret yaptı.
Jisung ağlayıp korkarak eğildi ve Minho'yu kucağına aldı. İkisi birbirine sımsıkı sarılırken kapı bir şekilde kırıldığında Minho normal hâline döndü ve Jisung annesine öylece elindeki Minho ile baktı.
"Ödüm koptu."
Annesi Jisung'un dediğine hem gülüp hem ağlarken Jisung elindeki bebeği kenara bırakıp annesine sarıldı. Bunu daha sonra halledecekti. Mutlaka sonra. Annesinin ona tek kalmasına izin verdiği anda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dolly ◆ minsung
Fanfic"İyi ki doğdun küçük arkadaşım, biz bebekler kime hediye gidersek gittiğimiz gün doğum günümüz olur. Aynı gün doğduğumuza sevindim. Seni çok seveceğime eminim. Minho." Jisung'un doğum gününde dedesi ona bir oyuncak bebek hediye eder ve Jisung'un o b...