"Bana öyle garip garip bakma."dedi Louis sinirli bir şekilde. Harry o gün Louis'yi almak için okula gelmiş,çıkışta onu bulamayınca birilerine sorarak onu okulun tiyatrosunun kulisinde bulmuştu.Louis de elbette bu duruma sinirlenmişti çünkü üzerindeki şeyler hiç de Harry'nin görmek isteyeceği türden şeyler değildi. Vücudunun bazı kısımları maviye boyanmıştı. Üzerinde beyaz bir pantolon ve tişört,kafasında ise beyaz şapkası vardı.
"O lanet kadından nefret ediyorum. Ona tiyatroda yer almak istemediğimi söyledim!" Üzerindeki beyaz tişörtü hızlıca çıkartıp nefretle bir kenara fırlattı. "Neymiş en küçük ben gözüktüğüm için şirinlerden biri ben olmalıymışım. Üstelik tüm o alt sınıflarla birlikte. Orada benim yaşımda tek bir kişi bile yok! Düpedüz rezillik." Üzerine kendi tişörtünü geçirdiğinde biraz rahatlamış görünüyordu. "Gerçekten babacığım. Bir şeyler yapmak zorundasın. Lütfen o kadınla konuş."sesi son cümlede ikna edici bir şekilde yumuşamıştı.
"Seni bu şekilde izlemek varken öğretmeninle konuşacağıma inanıyor musun gerçekten de?" Harry alayla güldü.
Louis attığı sinirli bakıştan sonra Harry'nin yanından seri adımlarla geçerek dışarıya doğru yürümeye başladı. Burnundan soluyan,her tarafı maviye boyanmış,küçücük boyuyla sinirli adımlar atan bir çocuk kesinlikle korkutucu olmaktan çok uzaktı.
Üstü açık arabaya ulaştığında Louis kapıyı bile açmadan arabanın içine atladı.
"Eve gidince..."dedi Harry arabayı çalıştırırken. "Mükemmel bir banyo yapıp şu iğrenç boyadan kurtulacağım. Ve sonra da bir daha asla kimse beni o lanet role sokamayacak. Okuldan atılmak bile umrumda değil. Ne de olsa artık sen varsın." Yüzünü gözleri yolda olan Harry'ye doğru çevirdi. "Sen zenginsin. Ayrıca beni asla bırakmayacaksın. Değil mi?" Kendi sorusunu kendisi cevaplamış gibi emin bir tavırla arkasına yaslandı. "Beni seviyorsun biliyorum. Annemden daha çok. Hatta onu hiç sevmedin. Sahi niye evlenmiştiniz siz?"
"Uzun mesele işte Louis. Ama birbirimize aşık olduğumuz için evlenmediğimiz kesin." Louis biliyordu ki bu insanların bir şeyi anlatmak istemediğinde söylediği bir bahaneydi.
"Her neyse artık ben olduğuma göre ondan hemencecik ayrılamazsın değil mi? Bırakamazsın beni." Harry'den cevap almayışını farkına bile varmadan kendi kendine gülümsedi.
Eve ulaştıklarında Harry arabayı durdurdu ve Louis'nin arabadan atlatıp koşarak eve girmesini izledi. Derin bir nefes aldıktan sonra yavaş adımlarla o da onu takip etti.
Normalde kendi şehrindeki hayatı böyle değildi. Orada dikkatinin tamamını vermek zorunda olduğu işleri,yoğun bir hayatı vardı. Buraya biraz da böyle şeylerden uzaklaşarak kafa dinlemek için gelmişti. Şimdi buradaki belki de tek gerçek meşguliyeti on yedi yaşındaki küçük bir çocuktu.
Louis'nin yukarıdan ona seslenişini duyduğunda sesini takip etmek zorunda kaldı. Sesin geldiğini tahmin ettiği yer banyoydu. Kapıyı açtığında Louis küvetin içinde,başını geriye yatırmış bir şekilde uzanıyordu. Yoğun banyo köpükleri boynuna kadar ulaşmıştı.
"Neredesin sen?" Harry'yi farketmesiyle birlikte bu huzurlu tablo saniyesinde bozuldu. "Bornozumu unutmuşum. Getirmeni isteyecektim."
"Ondan önce..." Harry yere,Louis'nin uzandığı küvetin tam yanına eğildi. "Tamamen yıkandığına emin misin?" Uzanarak duş lifini kavradı. Diğer eli ise suyun içinden Louis'nin tek bacağına uzanarak ince bacağını yavaşça suyun dışına çıkardı.
Louis'nin yüzündeki ifadeye bakılırsa bunu beklemediği açıktı. "Burada birazcık boya kalmış."dedi Harry lifi Louis'nin kaygan bacaklarında dolaştırırken. "Ve burada da." Lif Louis'nin narin bileğinde hareket ediyordu. Harry eğilerek o ince bileğe küçük bir öpücük kondurdu. "İşte şimdi tertemizsin." İnce parmakları Louis'nin minik ayaklarına yumuşak ve ağır hareketlerle masaj yapmaya başladı. Louis ilk başta gıdıklansa da Harry'nin nazik parmaklarına alışarak masajın verdiği rahatlamayla başını geriye yatırdı ve gözlerini hafifçe kapadı.
Louis'nin küçük rahatlama mırıltılarıyla geçen bir süreden sonra Harry ayağa kalktı ve banyonun köşesindeki beyaz dolaptan Louis için açık pembe bir bornoz çıkardı.
Louis kısa bir tereddüt anından sonra küvetin içinde ayağa kalktı ve onun gözleri her yerindeyken bornozunu giydirmesine izin verdi. Kollarını uzatarak Harry'nin boynuna sardı. Harry de elleriyle küçük çocuğun bacaklarına destek vererek beline dolamasını sağladı. Louis'nin sadece birkaç adım ötede olan odasına geldiklerinde onu renkli yastıklarla dolu büyük yatağının üzerine yavaşça yatırdı.
Elbette ki o ikisinin de hislerinin yoğunlaşmaya başladığı kısa sessizlik anında Harry'nin telefonunun sesi duyuldu.
"Efendim?" Odanın köşesine doğru yürürken telefona cevap verdi.
Anlamadığı cümleleri telefondaki kişiye birkaç kere tekrarlattığı süre sonunda tam odağını toplamıştı ki pantolonunun paçasında hissettiği şeyle birlikte tüm dikkati tekrardan dağıldı.
Louis dizleri ve elleri üzerinde yerde durmuş,dişlerini Harry'nin pantolonuna geçiştirip pantolonunun kumaşını çekiştiriyordu. Yukarıdan bakılınca daha çok ilgi isteyen küçük bir köpek yavrusu gibiydi. Harry'nin onu izlediğini gördüğünde yaptığı şeyin farkındalığıyla birlikte dişleri hala kumaşa sabitlenmişken dudakları yaramazca yukarıya doğru kıvrıldı.
"Rahat bırak beni!" Bacağını çekiştirerek ondan kurtulma girişimleri sonuçsuz kalınca farkında olmadan sesini yükseltti. "Ne? Hayır sana demedim. Dışarıdayım ve küçük kedinin biri beni rahat bırakmıyor."
Louis Harry'nin hala telefonu kapatmayıp onunla ilgilenmemesine darılarak dişlerinin arasındaki kumaşı serbest bıraktı ve dargın bir yüzle arkasını dönerek Harry'den ters tarafa emeklemeye başladı.
Fakat o sırada bornozunun eteği yukarı katlanmıştı ve çıplak kalçası tamamen gözler önündeydi. Bu kesinlikle Harry'nin ağzını açık bırakacak türden bir görüntüydü.
"Şey,seninle sonra konuşalım mı? Kapatmam lazım."
Louis hala arkası dönükken başını hafifçe yana çevirdi. Harry'e gözünün ucuyla bakarken yüzünde şımarık bir zafer gülümsemesi belirdi.
Harry belinden hızlıca çıkardığı kemeri hala emeklemekte olan çocuğun çıplak kalçasına indirdiğinde Louis bu beklenmedik darbeyle birlikte keskin bir çığlık attı. Çığlığın arkasından ise kıkırdamalar geldi. Harry'nin sinirini bozan bu hareket Louis'nin gözlerinin dolmasını sağlayan ikinci bir darbeyle karşılık buldu.
Louis daha ne olduğunu farkına varmadan Harry'nin güçlü kolları onu koltuk altından kavrayarak sanki hiç ağırlığı yokmuşçasına yatağa fırlattı. Sallanan yatak Louis'yi birkaç kere zıplatırken Harry sırt üstü uzanmış kafası karışık çocuğun bedeninin üzerine doğru yatağa çıktı.
"Ne kadar da güçlüsün babacığım. Bu şekilde bana istediğin her şeyi yaptırabilirsin." Louis'nin yüzündeki yaramaz parıltılar Harry'nin sert yüzüyle karşılaştığında yavaşça söndü.
"Ne yapman gerektiğini biliyorsun Louis. Değil mi?"
"Iıı evet..."endişeli gözlerini odanın çevresinde gezdirerek kelimelerini toparlamaya çalıştı. "Özür dilerim babacım."
"Neden özür diliyorsun?"
"Çünkü...çünkü yaramazlık yaptım."
"Madem yaramazlık olduğunu biliyorsun o zaman niye yapıyorsun?" Harry'nin gözleri hala gözlerine sabitken tek eli aşağıya,bornozunun ipine doğru yöneldi. "Babacığının seni cezalandırmasını çok seviyorsun değil mi?" Bornozunun arasından içeriye giren büyük eller Louis'nin herhangi bir cevap bulmasını kesinlikle engelliyordu. "Sürtük." Bornozunun ipi çözüldüğünde Louis'nin bedeni şimdi tamamen savunmasızdı. "Olduğun şey bu."
"Seni emmek istiyorum." Sesi söylediği şeye göre fazla korkak çıkmıştı. "Babacım."
"Düşündüğün şey yaptığın yaramazlıklara karşı ödülü senin ağzına öylece vereceğim mi?" İşaret parmağı Louis'nin yüzünde dolanırken alayla güldü. "Benim aklımda daha iyi bir fikir var."