Karan şok olmuş, hiçbir şey söylemeden yüzüme bakıyordu. Ne kadar zamandır bu haldeydik bilmiyorum karşılıklı masada oturmuş bakışıyorduk. Artık endişelenmeye başlamıştım ki sonunda konuştu "Sen ne dediğinin farkında mısın Almira?" sesi sakin ama fırtına öncesi sessizliği gibi çıkmıştı. Bakışlarındaki şaşkın ifade ise yerini öfkeye bırakmıştı. "Markette karşılaştık, yanıma yaklaştı, konuşmak istediğini söyledi ama senin uyanıp merak edeceğini düşünüp numarasını aldım ve çıktım.". "Annem olduğunu nereden biliyorsun Almira çıldırtma beni!". "Bak biliyorum ağır geliyor söylediklerim ama Arya bana her şeyi anlattı. Gördüğüm kadın tam olarak Arya'nın resmini gösterdiği kadındı." dediğimde ayağa fırladı, "Hepiniz bana ihanet ettiniz. Benim annem öldü!" dedi ve balkon kapısına doğru gidip kapıyı birkaç kere kilitleyip anahtarı cebine attı. Şaşkınlıkla kalmıştım ki cebinden telefonunu çıkarıp sinirle bir numarayı aradı. "Acil bağ evine kadın bir ekip gönderin" dedi ve sinirle telefonu cebine attı. Hızla odaya geçip üzerine gömleğini geçirdi ve çıktı. Bense şaşkın gözlerle ne yaptığını takip ediyordum.
Çok geçmeden kapı çaldı, Karan geçip açtı. Dışarıdan gelen kadın sesiyle kalkıp bakmaya gittim. "Emrinizdeyiz Karan Bey, ben ekip şefi Yeliz. Konu nedir?" dedi. Kapıya geçtiğimde, yaklaşık 6-7 kişilik, iri yapılı kadınlardan oluşan, takım elbiseli bir grup karşımda duruyordu. Konuşan kadınsa aralarındaki en iri yapılı olanıydı. Karan gözlerini sertçe üzerimde gezdirip "Bir süre şehir dışında olacağım, eşim Almira'yı size emanet ediyorum. Haberim olmadan evden dışarıya adımını dahi atmayacak anlaşıldı mı?" dedi. Kadın ifadesiz yüzüyle "Anlaşıldı efendim" diyip hızla ekibine direktifler vermeye başladı. Gözlerim doldu "Karan nereye gidiyorsun, ben yanlış bir şey yapmadım." dedim. Dolan gözlerimi görünce ifadesi biraz yumuşar gibi olsa da, elini karnıma götürüp okşadı ve arkasına bakmadan dönüp aracına yöneldi.
Hiçbir şey söylemeden eve döndüm. Tepkisi inanılmaz kırıcı ve sertti. Ben ne kadar yeniden başladık her şey düzelecek desem de en ufak bir kırgınlığında konuşmak hariç her yolu deniyordu. En kötüsüyse kendisi çekip gidebilirken, beni hapsediyordu. Bu sefer ne olursa olsun sert davranacaktım. Sonuçta ben yanlış bir şey yapmadım, bu tavrı haketmiyorum. Eve girip kapıyı sertçe kapattım ve odaya geçtim. Yanımda her zaman bir kitap taşıdığıma şükrettim. Yatağa oturup, perdeleri açtım ve camı hafifçe araladım. Yağmur çiselemeye başlamış, muhteşem toprak kokusu ve gölün kokusu karışmış, odayı buram buram doğa kokutmuştu. Kitaba başlamadan mutfağa geçip kendime sert bir kahve hazırladım ve yeni aldığım Metro kitabını okuya başladım. Kitap nükleer savaş sonrası metroda hayatta kalmaya çalışan insanların öyküsünü anlatıyordu. Daha komik bir kitap almalıydım, depresif ruh halimi iyice perçinlemişti. Kitabı bir kenara koyup miskin miskin evi gezmeye başladım. Oturma odası olduğunu tahmin ettiğim minik odadaki televizyonu görünce çok sevindim, hemen gidip kanalları gezinmeye başladım ama hiçbir program içimi açmadı. Karan'a benden haber gitmesini istemediğim için içimdeki gölün çevresinde yürüme isteğini de bastırıp Müge Anlı'yı seyretmeye başladım. Sağolsun o da ruh halimi hiç düzeltmedi. Biraz karnımı okşadım, bebeğimi hissetmek ruh halimi bir nebze olsun düzeltmişti. Bir anda ağır bir uykunun bastırdığını hissedip koltuğa uzandım ve hızla düşler aleminin kollarına bıraktım kendimi.
"Karan'la tamamen lila, enfes kokan bir lavanta bahçesinde, bir elimizde dondurma el ele yürüyorduk. Üzerindeki buz mavisi gömlek ve açık krem pantolonla kataloglardan fırlamış gibi duruyordu. Bense bembeyaz bir elbiseyleydim. Sürekli birbirimize bakıp gülümsüyorduk ancak ne kadar yorulsam da durmuyorduk. Rüya ilerledikçe uçsuz bucaksız bahçede yürümeye devam ettik. Konuşmaya çalışıyor ama hiçbir şey söyleyemiyordum. Karan transa geçmiş gibi karşıya bakıyor, farkında olmadan tuttuğu elimi sıkıyordu. Baktığı yöne baksam da hiçbir şey görememiştim. Önce elimi çekmeye çalıştım ama başaramadım. Baktığı yöne tekrar çevirdim kafamı, marketteki kadın tam önümüzde, bir şey söylemek ister gibi duruyordu. Önce gülümseyerek bize bakarken, yaklaştıkça yüz ifadesindeki gülüş solmuş, git gide şeytani bir gülümseme belirmeye başlamıştı. Kadının ifadesinden korkmaya başladım ve geri adım atmaya çalıştım ancak Karan'ın elimi sımsıkı tutan eli bir nebze olsun gevşememiş, dümdüz ilerliyordu. Biraz daha ilerlediğimizde kadının yanında bir adam belirdi. Simsiyah yüzüyle adamın yüzü öyle nursuzdu ki bu durum beni iyice ürkütmüş geri çekilmeye çalışıyordum ancak Karan'ın elimi sımsıkı tutan eli ile bir adım dahi geriye gidememiştim. Adamın tüm ilgisi Karan'ın üzerindeydi, avını bekleyen timsah misali gözünü kırpmadan Karan'ı seyrediyordu. Ne kadar çırpınırsam çırpınayım konuşamıyor, geriye adım atamıyordum. Aramızda bir adım kalmıştı ki, bir anda kadının gözleri yılan gözüne dönüşmüş, adamdansa çatallı bir yılan dili çıkmış karnıma uzanmaya çalıştı. O an elimi kurtarıp karnımı tuttum ve Karan kendine gelmiş belinden çıkardığı silahla adamı alnının ortasından vurmuş, kadınınsa ayaklarına sıkmıştı."
"Almira beni duyuyor musun? Böyle olmayacak doktoru çağırın çabuk" diyen Karan'ın sesiyle gözlerimi araladım. "Almira iyi misin, ateşler içindesin ne oluyor" diye endişeyle sordu. Konuşmaya çalıştığımda çatallaşmış boğazımla zorlukla yutkundum. Genzim okadar yanıyordu ki. Karan'a olan öfkemi hatırlayarak "İyiyim" dedim sertçe ve kalkmaya çalışmamla belimdeki keskin ağrıyı hissetmem bir oldu. Acıyla yüzümü buruşturdum. Karan hemen yüzümü avuçları arasına alıp "İyi misin ne oldu? Kısacık yalnız bırakamıyorum" dedi sitemli bir sesle. "Benim hiç bir suçum yokken ve hiçbir şey söylemeden çekip gittin. Üstüne bir de ben mi suçlu oluyorum. Lütfen beni yalnız bırak" dedim ve arkamı dönüp yattım. Resmen donuyordum, üstelik rüyamın etkisinden de çıkamamıştım. "Her şeyi anlatıcam önce seni iyileştirelim küçük hanım. Nasıl cam açık uyursun aklım almıyor, bebeğimizi ve kendini nasıl düşünmezsin Almira" demesiyle cam kırılma sesini duyduk ve korumaların başındaki kadın hemen ayağa fırlayıp kulaklığından "Ne oluyor" dedi sertçe. Karşıdan "Efendim çok kalabalık bir konvoy geliyor yolun ilerleyişine göre gelmeleri 15 dakikayı bulur ama bir nişancı yerleştirmiş olmalılar civarda kimseyi göremiyoruz" dedi.
Kadın yanıt veremeden bir silah patladı. "Efendim bu taraftan benimle gelin" dedi ve halıyı kaldırarak şifre olduğunu tahmin ettiğim tuşlara basıp gizli bir bölmeyi açtı. Hızla içeriye girerken Karan bir kolunu bacağımın altından diğerini sırtımdan geçirirek kucağına aldı. Aşağıya indiğimizde resmen devasa bir odadaydık. Çok şık bir avize ve şömine vardı. Dışarıdan gelen sesler ile Karan'ın beni koltuğa yatırdığını hayal meyal anlamıştım ancak gözkapaklarıma hakim olamayarak bilinçsizliğe doğru sürüklendim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Takipçi
Misterio / SuspensoArkamdan birinin geldiğini hissediyordum. Korktuğumu belli etmemeye çalışarak hızlı hızlı yürümeye devam ettim. İçimi büyük bir ürperti kapladı. Adımlarımı iyice hızlandırdım.