Ardı sıra yıkılmış binaların arasından nefes nefese koşuyordu. Gözden kaybetmesine ramak kalmıştı. Takibi bırakmıyordu. Buna çok ihtimal vermesede sürüklediği insan yaşıyor olabilirdi. Kasabadaki son evide koşarken geçmişlerdi. Karanlık ve fırtına koşmayı daha da zorlaştırıyordu. Hızını düşürmüştü kaptan Murat. Seçemediği karanlık gölgenin yavaş yavaş takibinden vazgeçiyordu. Artık yavaş ve emin adımlarla ilerlemek istiyordu. Kasabadan ve ekibinden bir hayli uzaklaşmıştı. Görünürde bir şey yoktu. Geri dönmeliydi artık. Tekrar kasabaya yönelmişti. Adımlarını tedirgin tedirgin atıyordu. El feneri ile önüne ışık tutuyordu. Bir yandan aklında karanlık gölge gibi beliren o silüet vardı. Onu kaybetmişti. İlerlemeye devam etti. Taki önündeki hendeği atlayana kadar. Hendekten çıkan bir el onun bacağını tutmuştu. Eli hissetmesi ile irkildi ve bacağını ileri geri salladı. Elden kurtulamamıştı. Karanlık bir silüet hendeğin Murat'ın göremeyeceği kısma saklanmıştı ve Murat'ın sağ ayak bileğinden tutuyordu. Burnundan aldığı nefesi yetmiyordu Murat'a. Heyecan ve refleks olarak diğer ayağı ile karanlık silüetin başı olduğunu düşündüğü kısma sol ayağı ile tekme attı. Tekme yeterli olmuştu. Artık sağ ayak bileği yabancı bir el tarafından tutulmuyordu. Murat bileğini kurtarması ile kendine geldi ve sırtına asılı olan Ak-47'yi çıkardı. Reflex olarak kurma kolunu çektikten sonra mermi ateşlenmeye hazır haldeydi. Tetiğe basma sinyalleri korku ile beyninden sağ işaret parmağına gitmişti bile. Düşünmeden onu korkutan karanlık varlığa ateş etti. Herşey çok ani olmuştu. Mermi kafa kısmına gelmişti. Sadece inlemeye benzer bir ses çıkmıştı. Vücudu çok hafif ileri gittikten sonra son nefesini vermişti karanlık gölge.
Kan yüzünü kapatan örtüden sıcak sıcak akıyordu ve örtüyü kaplayarak zemine sızıyordu. Sıcaklığı üstündeki buharından belli oluyordu. Pek örtü desenlerini uzaktan seçemesede, yıkılmış binanın köşesinde yerde yatan insanın üzerindekine çok benziyordu. Murat ilk şoku atlatamamıştı ki, ikinci şok geldi. Evet kaçanı değil sürükleneni vurmuştu. Dizleri üzerine çöktü ve iki elini yüzüne götürdü kaptan Murat. Göz bebekleri sağa sola istemsizce oynuyordu. Yüzünde donmuş bu ifade soğuktan değildi. O şekilde bir kaç dakika bekledikten sonra, örtüyü kaldırmaya cesaret edemiyordu. Göreceği manzara görevine tezat düşecekti. Evet masum ve savunmasız yardım isteyen birini vurmuştu. Örtüyü kaldırmaya karar verdi. Sağ elini kaldırdı ve yavaş yavaş yatan cesedin vurduğu kanlı baş kısmına götürüyordu. Yaklaşmıştı ki arkasından gelen postal seslerini duydu.
Sesin geldiği yöne dönmeye çalışırken yüzüne vurulan dipçik ile, kendini 1 dk önce öldürmüş olduğu cesedin yanında buldu. Elindeki silah çarpmanın etkisi ile elinden fırlamış ve bir metre ileri doğru gitmişti. İkinci hamle düştüğü yerin arkasından gelmişti. Boğazına sarılmıştı. Koşturduğu garip varlıktan başka bir şey olamazdı. Biri başında dikilmiş eğilerek yüzüne doğru bakıyordu kaptanın. Diğeri ise boğazına sıkı sıkı sarılmış son nefesini vermesini istiyordu. Kıpırdayamıyordu ve bağıramıyordu. Yalnızca elleri ile boğazına sarılan varlığın güçlü kollarını gevşetmeye çalışıyordu. Bacakları istemsiz bir şekilde güç uygulayarak toprağı kazıyordu. Gerekli ivmeyi yakalayamıyordu. Arkasındaki soğuk beden baskısını daha da arttırmıştı. Son hamleyi kaptanın başında dikilen varlık yaptı. Silahın dipçiği ile iki güçlü kol ile tutulan kaptanın başını hedef alarak darbeyi indirdi. Darbenin etkisi ile kasılmış olan bedeni artık kendini salmıştı. Bilinci gitmişti. Darbenin etkisi ile oluşan yaradaki kana eğilen varlık elini sıcak kana sürterek eline bulaşmasını sağladı. Arkasındaki artık kolları ile baskı uygulamıyordu. Bırakmıştı.
Ses ile irkilerek uyandı. Sağına soluna baktı.
-Duydun mu?
Dedi yanındaki Ceren'e. Bir el silah sesi gecenin sessizliği ile Hakan'ı uyandırmıştı. Ceren kendini toparladı ve Hakan'a dönerek;
-Daha ne kadar sana nöbet tutarken sıkıldığında beni uyandırmamanı söylemeliyim?
Dedi. Bir yandanda gözleri kaptan Murat'ı arıyordu, ateşin yanındaki yerinde. Orda yoktu. Ceren etrafına bakındıktan sonra Hakan'a dönerek;
-Kaptan yok.
Dedi. Kafasında silah sesi ile kaptanın gitmesini bağdaştırmaya çalışıyordu. Cemre, Hakan'ın silahını alıp geniş cami kapısına doğru yöneldiğini gördü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kıyameti Gördüm- Yeni Dünya
FantasyYıl 2040; 3. dünya savaşı gerçekleşmişti. Bir çok canlı artık yaşamıyordu. Ülkeler tarihten silinmişti. Dünya nüfusu adeta bir arınmaya şahit olmuştu. Dünya acımasız yüzünü göstermişti. Belkide aldığı bu karar insanlığın devam etmesi adına gelişme...