Açılan gözleri ateşin etrafına toplanmış birkaç insanı seçebiliyordu. Baş ucundaki sandalye vari taburede oturan kişiyi tanıyordu sadece. Ateşin yansıması ve gözlerindeki buğulu görüş ile doktor Yuliya'yı görebiliyordu. Her halinden korkmuş olduğu ve sadece ateşe dalmış duruyordu karşısında. Ateşin yansıması iki gölge oluşturup, yusufçuk kanatlarına benzer gölge oluşturuyordu duvarda. Nerede ve ne durumda olduğunu fark ettikten sonra kendine geliyordu yavaş yavaş yüzbaşı Furkan. Gördüğü manzara içler acısıydı bir baba üç çoçuk ve üstü başı yırtık her şeyi boş vermiş sadece çoçuklarının yaşaması için çabalayan anne duruyordu ateşin karşısında. Nasıl bu zaman kadar hayatta olabilirlerdi ki? Yeni dünya aile kavramında hiçbir şeyi değiştirmemiş gibiydi. Mücadeleler devam ediyordu. Uyandığını ve kendine geldiğini kimse farketmemişti. Sessizlik odaya hakim olsa da, ateşin çatırdama sesleri otoriteyi kurmaya çalışıyordu. Yarım açtığı gözleri ile etrafı incelemeye çalıştı yüzbaşı. Tepenin ardında gördüğü bir kaç evden oluşan yerleşim yerinde olmalıydılar. Ateşin başında duran keskin yüz hatlarına sahip babaya gözlerini çevirdi. O adam da aklında kalan son pompalı sesinin sahibi olmalıydı. Adam çok yorgun görünüyordu Çoçuklara ister istemez gözleri daldı. Umutsuz, ürkek ve anne babasına bakan ürkmüş üç günahsız melek gibiydiler. Anne hepsini kucaklamış oturuyordu karşısında. Hiç belli etmek istemedi uyandığını. Sadece yokmuş gibi süzüyordu etrafı.
Yuliya oturduğu yerden doğruldu ve Furkan yüzbaşına kafasını çevirdi. Yüzbaşının kendine geldiğini farketmemişti. Elini yüzbaşının anlına uzattı ve aileye dönerek;
-Ateşi düşmüş, yavaş yavaş kendine geliyor. Biraz daha dinlenmelisin Yüzbaşı her şey iyi olacak.
Dedi heycanla. Yüz başı sesi duymasına ve kendinde olmasına rağmen biraz daha bu kötü dünyadan uzak kalmayı tercih edip susuyordu. Yuliya elini yüzbaşının anlından çekti ve odada ortada duran ateşin yanından geçerek kapıya doğru yöneldi. Annesinin kucağında duran çoçuğun yanağına hafifçe dokunarak ilerledi ve kapıyı açtı.
Durgun ve bir o kadarda sessiz havlu onu karşıladı. Belirgin bir gökyüzü vardı bu gece ama hiçbir zaman kötü savaş günlerinden sonra eskisi kadar güzel olmamıştı. Dolunayı seçebiliyordu. Kapı eşiğinden bir iki adım attı toprak zemine. Başını yukarı kaldırdı. Ayın ihtişamı ve üzerinden hareket eden bulutları izledi. Hareket eden bulutlar dolun ayı karartıyor ışığı dünyaya yansıtmasını engelliyordu. Karanlıkta kalınca aklına savaş öncesi ve savaş sonrası geliyordu. Başını aşağıya indirdi artık ayı göremiyordu zaten. Soğuk olmaya başlayan havanın etkisi de daha fazla dışarda durmaması gerektiğini düşündürüyordu. Artık evlerini açan ve onların hayatlarını kurtaran ailenin yanına dönmeliydi. Öyle de yaptı. Arkasını döndü ve geniz yakan havayı ciğerlerine doldurduktan sonra, sıcak evin kapısına doğru ilerledi.
Odaya girdiğinde gözleri ona mutlu olmasını söylüyordu. Yüzbaşı Furkan uyanmış ve kapıya doğru yönelmiş Yuliya'ya bakıyordu. Yuliya'yanın içeri girmesi ile sohbet kesilmiş, odada ki herkesim yüzünde son muhabbetin vermiş olduğu tebessüm ile gülümsüyorlardı. Yuliya manzara karşısında kendini tutamamış ve o da asık olan suratını mutlu tebessüm ile değiştirmişti. Tebessüm ederek ona bakan yüzbaşına tekrar baktı. Ona doğru koşması gerektiğini hissetti ve öyle yaptı küçük odada. Boynuna sarılmıştı.
-Yaşıyoruz bizi bu aile kurtardı.
Diye fısıldıyordu. Yüzbaşı durumdan hoşnut bir şekilde Yuliya ya sarılıyordu, bir yandan da karşısında kenetlenmiş olan aileye bakıyordu.
Uzun sohbetin ve kurtarılma minnettarlığından sonra ateşin feri düşürülmüştü. Herkes hazırlanmış olan kalın örtülerin altına girmiş sıkı sıkı sarılmıştı. Bu dünyada hayatta kalabilmek için dinlenmenin ve güvende olmanın ne kadar önemli olduğunu 5 yaşında çoçuk bile olsan biliyordun. Zamanla yaşadığında da zorunlu olarak öğreniyordun zaten. Herkes birbirine iyi geceler dedikten sonra sessizlik kapladı odayı.
Yüzbaşı sağa doğru yatmış ve gözleri karşısındaki yatakta yatan Yuliya'ya bakıyor ve beyninindeki seslerin gitmesini ve uykuya dalmayı bekliyordu. Ortada duran komidinde parlayan ışık gözünü oraya çevirmesine sebep oldu. Biraz daha dikkatli bakınca Yuliya'nın kolyesiydi parlayan şey, yusufçuk olan. Yuliyanın anlattığı hikaye geldi aklına sonrada o Yuliya'nın arkasında beliren yusufçuk kanata benzer gölge. Uyumalıydı artık gecesi gündüzü belli olmayan dünyada artık biraz dinlenmeliydi. Onu kurtaran insan sayısı artmıştı ve bu asker onları korumalıydı. Gözleri yorgunluk ile sönen bir ateş gibi kapandı ve uykuya daldı.
Gece bitmiş artık yeni bir gün güneş ışığı ile başlaması gerekirken fırtına ıslığı ve alacakaranlık ile başlamıştı. Gördüğü kötü kabus etkisi ile yataktan fırlarcasına kalkmıştı yüzbaşı. Sönmüş ateş ve odanın soğukluğu ile üzerindeki yorganı kaldıramıyor yataktan çıkamıyordu. Sağına döndü. Güzel doktor melek gibi uyuyordu. Akşam hayatını kurtaran aile bireylerini aradı gözleri ama sadece tozlu eşyaları görebiliyordu. Akşam yemek yenilmiş olan masada sadece 2 tabak görüyordu. Tedirgin ve bir o kadarda şüpheliydi. Yaşadığı duygu sahil kasabasında ki ile aynıydı. Sonra kanat seslerini duydu. 5 tane yusufçuk odanın içinde hapis olmuş gibi dönüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kıyameti Gördüm- Yeni Dünya
FantasíaYıl 2040; 3. dünya savaşı gerçekleşmişti. Bir çok canlı artık yaşamıyordu. Ülkeler tarihten silinmişti. Dünya nüfusu adeta bir arınmaya şahit olmuştu. Dünya acımasız yüzünü göstermişti. Belkide aldığı bu karar insanlığın devam etmesi adına gelişme...