Bölüm 11: Savaş Ateşi

49 3 2
                                    

-Ateş et! Onu vurmalısın! Kendine gel! Bilincini topla! Daha fazla dayanamıyorum. Hadi öldür onu. Yuliya elerimi hissetmiyorum. Yuliyaaaa.

Bağrışları sarp uçurumu inletircesine yankılanıyordu. Ses Yüzbaşı Furkan'a aitti. İki eli ile asılı bir şekilde 40 metre yüksekten aşağı doğru sarkıyordu. Yükseklik başını döndürmesine yetiyordu. Elleri daha fazla vücut ağırlığını taşıyamıyordu. Kendini yukarı çekmek için çırpındıkça, daha fazla güç kaybediyordu. Son kez Yuliya'ya seslendi.

-Çoçuk olsa bile öldür onu ve beni burdan kurtar.

Sonra bir el silah sesi geldi. Yankısı geçmemişti ki. Kayalığa asılı olan Yüzbaşının üzerinden cansız bir beden aşağıya düştü. Nefes alışları yavaşlamıştı yüzbaşının. Sonun da bir el ona uzanıyordu. Yuliya elimi tut dedi sesi titriyordu. Yüzbaşı sağ elini uzattı güzel doktora. Bir hamle ile Yuliya yüzbaşını yukarı çekti. Hala titriyordu. Yüzbaşı sağ ayağını kayaya attıktan sonra kendini yukarı doğru Yuliya'nın desteği ile attı. Hamlesi ile artık yukardaydı. Yuliya yüzbaşının yukarı çıkması ile titreyen ellerini yüzbaşının boynuna sardı. Karşılık gecikmedi. Yüzbaşı güçsüz kalmış elleri ile Yuliya'yı kavradı.

Uçurumun kıyısında bir kaç dakika sarılarak bekledikten sonra kendilerine geldiler. Utangaç bir küçük kız çoçuğu gibi geri çekti elerini ve bedenini güzel doktor. Sonra kafasını sallayarak;

-Daha önce hiç çoçuk öldürmemiştim, Mesleğim gereği hayat vermek için çabalarken o küçük çocuğu öldürdüm.

Yüzbaşı yüzünde sarılmanın etkisi ile hissettiği şefkati, Yuliya'dan gelen sözler ile yoğun bir şekilde hissediyordu.

-Çoçuk hastaydı, onu kurtaramazdın ve onun yaşamasına izin verseydin ben o uçurumun dibinde ölü olacaktım.

Dedi ve Yuliya'ya yönelerek Yuliya'nın ellerini tuttu.

Yaprakları ve gövdeleri çürümüş ağaçların arasından ilerliyorlardı. Merkez üssünden ekip 5'e ulaşmak için kaçalı 3 gün olmuştu. Yolu yarılamışlardı ama bu sabah ormanda yaşadıkları onların ulaşmasını engellemişti. Hasta sivil 8 kişilik gurubun saldırısına uğramışlar ve ölümün eşiğinden dönmüşlerdi. Ayak sesleri ölü ormanın içinde duyulan tek sesti. Yuliya sabah alnının ortasından vurduğu o küçük çoçuğu gözleri önünden silmek için çabalıyordu. Yüzbaşı elinde tuttuğu silahı ile Yuliya'nın arkasında tedirgin bir şekilde yürüyordu. İlk vurdukları insanın cesedinin yerde olduğunu fark etti. Araç sağ tarafta kalıyor olmalıydı.

-Yuliya sağa doğru dönmeliyiz.

Silahın ucu ile yerde cansız bir şekilde yatan adamı işaret etti. Yuliya ilk söylemesinde algılayamamış olması nedeni ile yola devam etti. Yüzbaşı sözlerini tekrarladı. Yuliya irkilerek arkasına döndü ve bağırarak;

-Neden ve nasıl olur? Böyle vahşeti kim ister ki? kim bu masum insanları birer canavara çevirir?

Ufak bir şok yaşıyordu. Onca yıl savaşın içinde olmasına rağmen umutlarının sona yaklaşması nedeni ile cesaretini kaybediyordu. Yüzbaşı kanının bedenini kaplamış olduğu cesedin başına gelerek Yuliya döndü ve sözlerine başladı.

-Her şeye rağmen yaşıyoruz doktor 3. Dünya savaşı bitmiş olabilir ama bizler son ölüm ve yaşam savaşımızı veriyoruz.

Yuliya sözlerden tatmin olmamış bir şekilde;

-Hayır Yüzbaşı biz insanlar girilen her şavaşta galip gelsekte aslında insanlığımızın savaşını kaybediyoruz.

Ölü orman bu sözlerden sonra bir kaç dakika sessizliğe bürünmüştü. Ta ki yere vuran postal seslerinin yüzbaşı ve doktorun farketmesine kadar. Sesler yaklaşıyordu. İkiside kafasını yaklaşan seslere doğru çevirdi.

-Savaşı bitirmek istiyorsan burda durabilirsin doktor.

dedi ve koşmaya başlamadan önce sözlerinede ekleme yaptı.

-Tabi kendi savaşını bitirmen için benimle savaşmalısın.

Yuliya'ya yönelerek elinden çekerek sesin geldiği yönün tersine doğru koşmaya başladılar.

Çantanın sırtına vurma sesi ve adımları senkronize bir şekilde ormanın için de hızla koşmaya devam ediyorlardı. Arkasından gelen postal sesleri onları fark etmişçesine peşlerindeydi. Aldıkları nefes arttık yetmiyordu. Koşmaktan bacakları yorulmuştu. Yuliya yüzbaşına nefesini ayarlayarak bir şeyler söylemeye çalıştı ilk hamlesinde yapamadı.

-Aracı görüyorum.

Dedi nefes nefeseyken. Ayak sesleri artık daha da yaklaşmıştı. Araca ulaşamayacaklardı. Yüzbaşı iki kayanın ileride durduğunu farketti. Arabaya gidemeden yakalanmaktansa saklanmanın daha mantıklı olduğunu düşündü. Yuliya'yı kolundan çekerek kayaların arkasına doğru yöneldi. Siper alır gibi kayanın arkasına geçmiş, sırtlarını yosun tutmuş kayaya dayadılar. Bir yandan da nefeslerini kontrol etmeye çalışıyorlardı. Ne yapacaklarını bilemezcesine birbirlerine baktılar. Adım sesleri yavaşlamış ve yaklaşmıştı. Sadece bekliyorlardı. Ses çıkarmamaya çalışıyorlardı. Ayak sesleri artık 2 metre mesafeden gelmeye başlamıştı. Yuliya ve Furkan kıpırdamıyor ve nefes almıyordu. Adım seslerinin iki kişiye ait olduğu anlaşılıyordu. Heyecan ile atan kalp atışları tedirginliklerini daha da arttırmaya yetiyordu. Artık ayak sesleride hareket etmiyordu. Onlarda durmuştu doktor ve yüzbaşı gibi.

1 dk bu şekilde 1 yıl gibi geçmişti. Postal sesleri artık uzaklaşıyordu ve koşmuyordu. İzlerini kaybettirmişlerdi. Furkan yüzbaşı tedirgin bir şekilde doğrularak sessin uzaklaştığı yöne doğru baktı.

-Hayır, Hayır bunu yapmayın, bunu yapmayın.

Elinden oyuncağı alınan bir çoçuk gibi mırıldandı, yüzbaşı ayak izlerinin gittiği yöne bakarken. Yuliya ne olup bittiğini öğrenmek için doğrulmak istedi ama kıpırdayamıyordu.

Kıyameti Gördüm- Yeni DünyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin