09 - gay panic & normal panic

2.5K 273 254
                                    

"LALISA MANOBAN! HEMEN BURAYA GEL!"

Nefes nefese, çıplak ayaklarımla ve korkudan ölmek üzere bir halde sahile doğru koşuyordum. Ne diye ayağıma spor ayakkabılarımı değil de terliklerimi giymiştim ki? Hain terlikler, yarı yolda ayağımdan uçarak kaçmışlardı.

Kendimi balodan kaçan Cinderella gibi hissediyordum ama keşke Cinderella'nın durumunda olsam diyeceğim bir haldeydim. Peşimde ne yakışıklı bir prens, ne de gece yarısının büyüyü bozan etkisi vardı. Peşimde KIM JISOO vardı.

Durun, size bu raddeye nasıl geldiğimi anlatmadım. Hemen bir flashback yapalım:

NOT: Lütfen tam bu anda duyulan kısa bir görüntüyü geriye sarma efekti hayal ediniz.

Taehyung'un ailesine ait olan otelde geçirdiğim bir gecenin ardından açlıktan ölmek üzere bir halde odamda oturuyor, ne yapacağımı düşünüyordum. Taehyung'a görünme riskini alamadığım için Kim Palace'ın yemekhanesini kullanamıyordum. E bizim otelin yemekhanesi de o an mayın tarlası konumundaydı. Tek çarem Kunpimook'tu kısacası.

Bu sırada Jisoo, anlam veremediğim bir şekilde çıldırmıştı ve dakika başı telefonuma tehdit mesajlarıyla birlikte sinirli bakışlar attığı fotoğraflarını gönderiyordu. Kızın içinden resmen bir canavar çıkmıştı. Yine de arkadaşlığımıza bu kadar değer verdiğini öğrenmek fena hissettirmiyordu. Ancak Jisoo'nun aramaları yüzünden telefonumu kullanamıyordum ve Apple'ın tasarımcılarına bir ton küfrediyordum. NE DİYE TELEFONA ARAMA GELMİŞKEN ANDROID TELEFONLARDAKİ GİBİ ONU ARKA PLANA ATAMIYORUZ Kİ? SAATLERDİR BAMBAM'İ ARAYAMIYORUM SİZİN YÜZÜNÜZDEN!

Sanki beni duyabilirlermiş ya da duydukları anda telefonuma bana özel bir güncelleme gönderebilirlermiş gibi Apple'a şikayetlenip dururken aklıma gelen eşsiz bir planla yüzüme şeytani bir gülümseme yerleşti: Oda servisi!

Bu planı şeytani yapan kısım tam olarak şuydu: Oda servisinin ücretli olduğunu bildiğimden ve yanımda beş kuruş para olmadığından siparişi Kim Taehyung adına verecektim. Zaten dünkü girişi de onun adıyla yapmıştık.

Odadaki telefonu açıp odaya bütün yemekhaneyi sipariş etmeyi planladığım sırada odamın kapısı açıldı ve Kunpimook, elindeki içi yemek dolu poşetle içeri girdi. "Günaydın, sana yemek getirdim."

Kulağıma yasladığım telefonla bir ona bir de elindeki poşete baktıktan sonra "Yapacak bir şey yok, çoktan resepsiyonu aradım," diye mırıldandım ve resepsiyondaki hanımefendiye siparişimi verip telefonu kapattım. Siparişi Taehyung adına verdiğimi duyan Kunpimook ise kıs kıs gülmeye başlamıştı. "Anlaşılan Taehyung bugün bize kahvaltı ısmarlıyor. Bu yemekleri bizim otelden boşuna çalmışım."

Kunpimook gülerek poşeti bir kenara bıraktı ve kendini yatağa atarak televizyon kumandasına uzandı. Ancak kumandanın yanında bulunan telefonumu görünce kaşları çatılmıştı. "Lisa, sanırım Jisoo seni öldürecek."

"Evet, farkındayım." Umursamaz bir şekilde kendimi yatağa yüzüstü attım ve sonsuza dek o şekilde kalmak istedim. Bu işten kurtulmamın başka yolu yoktu.

"Ee, akşamki partiye geliyor musun?"

"Ne partisi?" Kunpimook'un öylesine açtığı konuya öylesine bir cevap verdiğimde, kuzenim televizyon kanalları arasında sıkıcı bir tura çıkmıştı. "Sahilde gece partisi var. Baban koordinatörlük görevini Jeongguk'la bana verdi. Öğleden sonra orada olacağım, akşama kadar işimiz var."

Uzunca iç çektikten sonra tekrar yüzüstü döndüm ve boş boş televizyona bakmaya başladım. "Hadi sen neyse de, Jeongguk'un ne işi var o görevde? Önce kendini koordine etsin o."

Forever Summer ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin