[Lisa'nın Ağzından]
Düşüncelerim o kadar korkunç bir karmaşanın içerisinde ki, size hissettiklerimi anlatabilmem mümkün değil. Ama ufak bir betimlemeyle aklınızda beynimin içini canlandırmanızı sağlayabilirim sanırım:
Bir savaş alanı düşünün. Savaştaki ordular çok büyük. Hatta o kadar büyük ki, ölüler resmen ufak dağlar oluşturmuş durumda ama askerler o dağlara tırmanıp savaşmaya devam ediyor. Üstelik asker sayısı her geçen saniye çoğalıyor, sürekli destek ekip geliyor. Bu sahneyi aklınızda canlandırabildiniz mi? Güzel, çünkü askerlerin her biri aklımdaki bir düşünceyi temsil ediyor.
Bütün bu karmaşanın içerisindeki en kötü şey ise, Taehyung'u gördüğüm her yerde ondan kaçmaya çalışmak ama her seferinde de kendimi Jaewon'a yakalanmış halde bulmaktı. İşin komik yanı ise, Taehyung'un da benden kaçması ama Jaewon'un da beni yakaladığı her an tüm ilgisini seve seve bana vermesiydi. Sanki Tanrı, bu garip aşk üçgeninde #TeamJaewon'du ve benimle Jaewon'un arasını yapmaya çalışıyordu. Ancak beynim ufacık bir öpücükle bile bu kadar karmaşık hale gelmişken benim sağlıklı bir karar vermem imkansızdı.
"Ee, ne diyorsun?"
Jaewon'un sesi beni düşüncelerimin arasından çıkarırken bir saniye duraksadım ve ne konuştuğumuzu düşündüm ama hatırlayamamıştım. Açıkça çocuğu dinlemiyordum ve bunu da yine açıkça belli etmiştim.
"Üzgünüm Jaewon, aklım şu sıralar çok dağınık. Cümlenin başını kaçırdım, ne diyordun?"
Jaewon yüzümdeki ciddi üzüntüyü gördüğünde hafifçe güldü ve "Sorun değil," dedi. "İş senin için oldukça yorucu, biliyorum." Yaa, ne demezsin.
"Akşam sahilde takılalım mı, diye soruyordum. Hem duyduğuma göre 3. katta kalan arkadaş grubu sahilde ateş yakacaklarmış, belki onlara katılırız?"
Jaewon beni akşam saatlerinde yapılacak oldukça romantik bir etkinliğe davet ettiğinde normalde yapmam gerekeni yapıp onu reddetmeliydim. Ama gel gör ki, az önce yaptığım büyük bir kabalıktı ve bu durumun üzerine onu reddetmem de ekstra büyük bir kabalık olurdu. Böylelikle, mecburen teklifini kabul ettim.
Şimdi size akşam saatlerine kadar yaşadıklarımı anlatmamı bekliyor olabilirsiniz ama arkadaşlar, benim aklım şu sıralar bir karış havada ve inanın ne yaptığımı ben de bilmiyorum. Tüm gün boş boş etrafta dolandıktan sonra aquaparktaki en yüksek kaydırak katına çıkıp kendimi oranın bir köşesinde ağlarken bulmuştum sanırım? Bilmiyorum... Zihnim darmadağın ve yaptıklarımı bile tamamen kas hafızam ile yapıyorum artık.
Hava karardıktan 2 saat sonra kadardı. Üzerime beyaz, askılı ve pileli bir elbise giymiştim. Jaewon özellikle onun için süslendiğimi düşünmesin diye de ne makyaj yapmıştım ne de saçımla uğraşmıştım. Sadece Jennie'nin zoruyla sürdüğüm hafif bir parlatıcı vardı dudaklarımda.
Kızlarla sahile adımımızı attığımızda, biraz ileride ateş başında toplanan gençleri görmüştük. Kızlar hızlıca ve neşeyle oraya ilerlerken ben arkalarından küçük adımlarla geliyordum. Bu sırada, Jaewon'un da bana doğru ilerlediğini gördüm ve duraksadım.
"Hey, selam."
"Selam, harika görünüyorsun."
Jaewon'un hiç vakit kaybetmeden iltifat etmesiyle derin bir nefesi dudaklarımın arasından yavaşça saldım ve başımı hafifçe sallarken sessizce teşekkür ettim. Böylelikle her zamankinden daha gergin olduğumu fark etmiş olacaktı ki, "İyi misin?" diye sorma gereği duydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Forever Summer ✔
HumorHayatımda ilk defa, sırf Kim Taehyung beni fark etsin diye süslendim, makyaj yaptım. Ama ne mi oldu? Kim Taehyung yanlış kişiyi fark etti. story by imyourcherry cover design by imyourcherry