05 - kaos

2.6K 283 106
                                    

Sabaha kadar uyumamıştım. Daha doğrusu, uyuyamamıştım.

Jeongguk nasıl oluyor da her seferinde onu azarlayacağımı hissedip ortadan kaybolabiliyordu, anlamış değildim. Ama tüm akşam otelin içinde koşturarak onu aramıştım ve bulamayıp çıldırdığımda ise kızlar tarafından zorla odama çıkartılmıştım. Sonuç? Jeongguk hâlâ yaşıyordu.

Sabahın ilk ışıklarıyla sinirle odadan çıktım ve Jeongguk'un odasının yolunu tuttum. Daha fazla bekleyemezdim. Bu sırada Jennie'yi de uyandırmıştım anlaşılan, çünkü o da sabahlığıyla peşimden koşturuyordu.

Başka zaman olsa bu kadar ilgili olacağını düşünmediğim Jennie'nin dün akşamdan beridir sürekli peşimde koşturmasının sebebi açıkça ortadaydı ve bunun için üzülüyordum. Ama ben de, bu konuda en az onun kadar utangaç hissediyordum ve konuyu açmaktan çekiniyordum. Bu detay hiç varolmamış gibi davranmak en iyisiydi.

Jeongguk'un odasının kapısına alacaklı gibi vurmayı ve onu böyle uyandırmayı çok istesem de yan odalardaki müşterileri rahatsız etmekten çekiniyordum. Bu yüzden zor günler için odamda sakladığım, her odayı açan kartımı yanıma almıştım.

Ben kapıyı açıp içeri girdiğimde Jennie bunu beklemiyor olacaktı ki, odadan çıktığımızdan beri söylediği ve benim dinlemediğim şeyleri yarıda kesmiş, "What?" demişti şaşkınlıkla. Ancak ben onu aldırmadım ve odaya girerek yüzüme çarpan alkol kokusuyla suratımı buruşturdum. İt herif, yine sabaha kadar içmişti anlaşılan.

"Jeon Özürlü-guk! Çabuk uyan!"

Odaya geldiği gibi kendini yatağa atıp sızmış olacaktı ki, hafifçe uzamaya başlamış olan saçları terden sırılsıklam haldeydi ve üzerindekileri de çıkarmamıştı. Yatağın ortasında sırtüstü, bayılmış gibi yatıyordu.

"Ah, Tanrım, şimdi boğulacağım." Jennie eliyle burnunu kapatıp hızla balkon kapısına ilerledi ve perdeleri sonuna kadar açarak balkon kapısını araladı. Odaya dolan güneş ışığı, kirli havayı belli ederken kardeşimi de uyandırır diye umut etmiştim. Ancak domuz kardeşim, kılını dahi kıpırdatmamıştı.

"Bana başka çare bırakmadığın için çok memnunum, çünkü bunu yapmaktan büyük bir zevk alacağım Guk."

Kardeşimin uyanmadığını görünce hemen oturma odası niyetine kullanılan yan odaya geçtim ve oradaki mini-bardan soğuk su şişesini alarak tekrar Jeongguk'un yatağına döndüm. Jennie beni durdurmaya çalışsa da bu umrumda olmamış ve buz gibi suyu kardeşimin suratına, tüm soğukkanlılığımla dökmüştüm.

Sudan çıkmış balık misali çırpınmaya başlayan Guk, eliyle komodindeki telsizi ve saatini düşürürken içimden kıs kıs güldüm. Ancak yüzüm yıkılmaz bir buz duvarı gibiydi.

"N-napıyorsun sen aptal?!"

Zar zor elimdeki şişeyi ittirip doğrulan Jeongguk'a baktım ve o bir köpek gibi saçlarındaki suyu silkelerken yüzümü buruşturdum. "Bir domuzu uyandırıyorum."

"Bana bak, sabah sabah katil etme beni! Yine ne istiyorsun? Saat daha 6!"

"Ah, ne güzel! Daha renkleri ayırt edemeyen kardeşim saat okumaya başlamış!" Sahte bir oyunculukla ellerimi çırpıp Jennie'ye Guk'u işaret ettiğimde, ikizim kaşlarını çatmış ve "Ne diyorsun sen be?" diye mırıldanmıştı.

"RENKLERİ AYIRT EDEMEYEN BİR APTAL OLDUĞUNU SÖYLÜYORUM!"

Yataktan aldığım yastığı sinirle suratına fırlattığımda Jeongguk yüzüne çarpan yastığı alıp sinirle bir kenara attı ve "AÇIK AÇIK KONUŞ APTAL!" diye bağırdı.

Forever Summer ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin