TEMMUZ, 2012.
Yağmur tanelerinin zeminde bıraktığı kasvetli ve sert melodi kulaklarında çınlıyordu. Saat öğlen üç olmasına rağmen etraf sanki gecenin onu imiş gibi kapkaraydı. Kara bulutlar, adeta içindeki öfkeyi kusuyormuşçasına damlalarını akıtıyorlardı. Bulutlar gerçekten öfkeliydi. Çok öfkeliydi lakin neye bu kadar öfkeli oldukları bilinmiyordu.
Simsiyah saçları yoğun yağıştan dolayı ağırlaşmıştı. Yağmurun şiddetinden dolayı kapkara, siyahı andıran kahverengi harelerini açmakta zorluk çekiyor, ilerlemekte zorlanıyordu. Ufak bedenine kollarını sararak yürümeye devam ediyordu. Onun için yağmur sadece kahve eşliğinde izlerken güzeldi, ona yakalanırken değildi. Evet, Ahu da şu an içini akıtan kara bulutların öfkesinden nasibini alıyordu.
Görüş alanının verebildiği kadarıyla etrafa bakmaya çalışarak yürümeye devam etti. Antalya'ya en son ne zaman bu kadar yağmur yağmıştı? On sekiz yıllık hayatında bu denli hızlı ve şiddetli yağmuru ilk defa görüyordu. Yağmurun ortada hiçbir şey bırakmayacağına emindi. Genç kızın zihni, yağmurun istilası altındayken yürümeye devam etti. Hızlı esen rüzgâr yürüyüşünü zorlaştırsa da aldırmadan ilerledi. Her ne kadar şiddetli bir yağmura kurban gitse de, biraz olsun değdi diye geçiriyordu içinden.
Bu yıl liseyi bitirmişti, artık onun için üniversite telaşı başlamıştı. Arkadaşlarıyla sonuçları istişare ettiğinde çok hayâlini kurduğu konservatuvarı kazanabileceğini fark etmişti. Bu sebepten ötürü mutluydu. Ne hızlı esen rüzgâr, ne de kapkara gökyüzü onun keyfini bozmamalıydı. Zorlukla gülümseyerek ilerlemeye devam etti. Annesi öğrenince ne tepki verecekti? Babası böyle konularda çok ilgili değildi ama annesi kendisinden bile çok sevinecekti, emindi.
Onun için annesi herkesten, her şeyden daha önemliydi.
Nasıl sevineceğini hayâl etti zihninde, yağmur damlaları bedenine işlerken. Kızı onun, çocukken hayâl ettiği, konservatuvarda okuyacaktı. Kendisi okuyamadığı için içten içe üzüldüğü günleri anımsadı genç kız... Her şeyin ne kadar geç olduğunu düşündüğü, kapkara göz bebeklerinin ardından okunabiliyordu. Gençliğine gözyaşı dökemese de burnunu derince çekiyordu, gözyaşlarını içine akıtıyordu. Ahu'nun fark etmediğini düşünse de, genç kız annesinin kırık ruhunu anlayabiliyordu.
Kızın hâlinden sadece annesi, annenin hâlinden ise sadece kızı anlayabiliyordu.
Bu aralarındaki gizli bir antlaşmaydı.
Genç kız evlerinin önünü fark ettiğinde gülümsedi. Şiddetli yağmur biraz daha dinse de, yine de normalin üstünde yağmaya devam ediyordu. Dudaklarını aralayarak derin bir nefes aldı. Kirpiklerine tutunan yağmur damlaları dengesini kaybetti, genç kızın sağ elmacık kemiğinden aşağı doğru yuvarlanarak zeminle buluştu.
Hızlı adımlarla eve doğru ilerleyerek evin bahçesine göz gezdirdi. Aşırı yağmurdan dolayı güvenlik görevlileri kapının önünde değildi, üstelik demir kapı da açıktı. Unuttuklarını düşünerek omuz silkti ve hemen bahçeye girdi. Demir kapıyı kapattıktan sonra evin kapısına doğru ilerlerken, bahçenin her tarafının çamur olduğunu fark etti. Annesiyle beraber ektiği birçok çiçek, akşama pek sağlam kalmayacak gibiydi. Buna içten içe üzülse de renk vermeyerek evin önüne geldi.
Cebindeki anahtarını çıkararak yuvasına taktı ve kilidi çevirdi. Açılan kapıyla eş zamanlı olarak kendini içeri attı ve derin bir nefes daha verdi. Yağmurdan kurtulmuştu. Ancak üstü başı ıslaktı ve ayakkabıları çamur içindeydi. Hemen ayakkabılarını çıkararak ayakkabılığa yerleştirdi ve içeriye doğru ilerledi.
Salon sessizdi.
Babası bu saatte evde olmazdı, annesi bu yağmurda zaten bir yere çıkmazdı. Çalışanların sesi duyulmuyordu. Belki de yağmur daha önceden bastırdığı için çıkmamışlardı dışarı.
Hızla üst kata koşarak annesiyle babasının odasına doğru ilerledi. Dışarıdaki yağmurun şiddetli sesi, evin içinde inliyordu. Odanın önüne geldiğinde kapı kolunu kavradı. Kapıyı açtığında eş zamanlı olarak gözlerini odada gezdirdi. Daha sonra bakışlarını, odanın ortasındaki, bembeyaz yatağa yöneltti.
Bembeyaz çarşafın altında bir beden yatıyordu.
Kaşlarını çattı, ellerini ıslak saçlarının arasında geçirdi. Annesi bu saatte uyumazdı ki... Acaba hasta mıydı? Yoksa yağmurda dışarı mı çıkmıştı? Belki de onu uyandırıp nasıl olduğuna bakmalıydı... Hızla yatağa doğru ilerleyip annesini kontrol etti. Sadece saçları, arasına ak beyazların indiği simsiyah saçları savrulmuştu çarşafa. Bir şimşek çattı, sesi yine evde inledi.
Genç kız sağ eliyle çarşafı kavradı ve annesinin üstünden çekti. Üzerinde gündelik kıyafetleri vardı, böyle uyumazdı ki o... Belki de gerçekten rahatsızlanmıştı. Genç kız daha sonra elini annesinin saçlarına dokundurdu ve yüzüne baktı. Dudakları hafifçe aralıktı, teni ise buz gibiydi. Ellerini biraz daha gezdirdi yüzünde, tenine işleyen soğuğu hissetti ve derin bir nefes aldı.
"Anne..." diye mırıldandı, yüksek bir sesle. "Anne..." Bir cevap yoktu, göğsüne daha derin bir hava çekerek bir daha gezdirdi ellerini.
"Anne, uyanır mısın? Hastalandın galiba..."
Odadaki tek ses, zemine vuran yağmur damlaların kuvvetli çırpınışıydı.
"Anne... Anne!" Hala sessizliğini koruyan bedene ürkekçe baktı genç kız, ardından çarşafın tamamını annesinin üzerinden çekerek yatağın üstüne çıktı. O an gözlerinin kadrajına düşen görüntüler, belki de ömrü ahirinde zihninin metruk sokaklarından asla çıkaramayacağı bir fotoğrafa aitti.
Çarşafın üstünde bir ilaç kutusu, yatağın etrafına dağılmış haplar...
Bir genç kızın buruk bir yüreği, avuçlarından kayan güzel anıları...
Duyguları, içi şeytanın oyunlarıyla kirlenmiş zihnine devrildi. Zemine damlayan hisleri, tüm kılcallığı ile ruhuna nüksetti. Ruhu yavaş yavaş yok olmaya başladı. Bir girdabın derinliğine indi ve inerek kayboldu. Geriye sadece körpe duyguları kaldı. Belki masumiyeti, çocukluğu... Belki de tüm acıları... Hepsi ruhunun girdabının çevresinde mahsur kaldı.
Öldüğünü fark etmeden öldürüldüğünü hissetti genç kız, duygularının arasına karıştı. Katilleri, duygularına bulanan elleriyle gözden uzaklaştılar, benliğini bir başına bıraktılar.
Geride müpheme gizlenmiş bedenlere sığınarak...
Sanki şu an, bir ölüyüm de, canıma kıydığım zaman gerçek hayata gözlerimi açacağım.
Instagram: @zehraiswonderful
thewonderfulgoddess
Copyright © 2019
🖤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ KUĞU
Aktuelle Literatur"Haykırsam, duyar mısın sesimi?" Genç adam, ruhuna nükseden acıyla ellerini sıktı. Yumruk yaptığı parmakları avuçlarına bir ölü gibi gömülmüştü. Bu bir soru değildi, bu acının ruhun topraklarında filizlenen isyanı idi. Ciğerlerini parçalayan kel...