Soundtrack 4&5:
Erkin Koray - Tek Başına
maNga& Göksel - Dursun Zaman (aşığım şarkıya)
Selamlarr. :) Bu kız koskoca iki haftalık bir sınav haftasını atlattı ve bölüm yazdı. Çok uzatmıyorum ve sizi bölüme geçiriyorum. Zaten bölümün kendisi gayet uzun. Buyurun!!
4. BÖLÜM: "AYIN SESSİZ MELODİSİ"
Ruhu dipdiri karanlık bir denizde boğulan bir adam tanımıştı.
Öyle ki, ışığın yansıdığı gözlerinde o denizin haşin dalgalarını; nasıl bir fırtınaya kurban gittiğini bilmese de vurgun yediğini görebiliyordu. Gemi limana ulaşmıştı lakin her bir yanı delik deşik, paramparçaydı.Erva, tenha caddede gözlerini gezdirdi. Bu saatlerde kepenkler kapanmış, insanlar evlerinde inzivaya çekilmiş oluyordu. Sonra tekrar adama kilitledi bakışlarını. Gözleri o lanet fırtınanın emareleri ile doluydu. Eliyle içeriyi işaret ederek "İçeri girmek ister misin?" dedi sakin bir sesle. "Sen... Fazla gergin gözüküyorsun." Genç adamın çehresi ifadesizdi.
Eray, hiçbir şey demeden içeriye, balkona doğru ilerleyen kadının ardından yürüdü. Yıktığı harabelerin hiçbirinden ses soluk çıkmıyordu. Belki de hepsi molozların altında kalmış, vaveylalarını ektikleri toprakta acımasızca katledilmişti.
"Sen balkona geç istersen, ben de bir şeyler getireyim. İster misin?"
Genç kadının sorduğu sorulara ilk defa bir tepki vererek, "Olabilir," diye yanıtladı. Sesi, mimiği ifadesizdi.
Erva, "Peki," diye onaylayarak mutfağa doğru ilerledi. Tüylerinin diken diken olduğunu, bedeninin hafiflediğini hissediyordu sanki. Neler yaşadığını bir o kadar merak ediyor, bir o kadar da sormaya çekiniyordu.
Mutfağa geldiğinde ilk işi önce kahveyi hazırlamak oldu. Düşünceler denizinde boğuluyordu. Karıştırdığı kahvenin o girdabına kendisi de karışıyordu. Bu onun için beklenmedik olandı. Fırının içinde, en son kendisinin hazırlamış olduğu, tarçınlı kurabiyeleri çıkardı ve üst raflardan aldığı tabağa yerleştirdi. Kurabiyelerden birkaç tanesi eksilmişti, kesin Fatih'in işidir diye düşündü.
Kurabiyeleri bir tabağa yerleştirdikten sonra hazır olduğunu düşündüğü kahveyi iki tane fincana döktü. Tezgâhın üzerinden bir tepsi alarak kurabiyeleri ve kahveleri içine yerleştirdi ve mutfaktan ayrıldı. Balkona doğru ilerlerken, eş zamanlı olara Eray sırtını sandalyeye yaslamış; başını ise karanlığın çöktüğü, yıldızların süslediği gökyüzüne çevirmişti.
Başını arkaya çevirerek gözlerini gökyüzünden koparırken elinde tepsiyle gelen genç kadına baktı. Kendisine yaklaşarak tepsiyi masaya yerleştirirken, yakınlığından dolayı gece karası saçları tenine değmişti. Anında bir koku daha genzine nüksederken, bir anlık da olsa kahve kurabiye kokusunu bastıran o saçların kokusu, belki de ilerde asırlarca üzerine sinecek olan kokunun bir ön gösterimiydi.
Genç kadın kurabiye tabağını ve kahveyi masaya yerleştirdi. Eray, kurabiyelerden bir ısırık aldığında o ağızda yayılan tadı hissetti. Sanki hiçbir yerde duymadığı, bir yerlerden anımsayamadığı kadar özgün bir tadı vardı. Biricikti, buraya aitti.
"Ellerine sağlık, muhteşem hazırlamışsın kurabiyeleri."
"Teşekkür ederim, beğenmene gerçekten çok sevindim," dedi Erva ellerini kucağında birleştirerek. Kaşlarını çatarak, gözlerini gökyüzüne kaldıran adamın profiline baktı. Yüzündeki gerginlik kendini boşluğa bırakmıştı.Adamın ses tonundan hiçbir renk alamıyordu, o kadar ki gizliyordu arkasına bazı şeyleri. Halbuki o, kendini tek bir bakışla yıllardır tanıdığı bir insana çeviren adamdı. Ama Erva anlıyordu, adamın gözlerinden anlıyordu içinin yandığını. O gün gördüğü adam savunmasız değildi, yüzündeki ifadeyi silmişti belki. Ancak şimdi gördüğü adam, gözlerinden akan o buhranı üryan gözlerle görebiliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ KUĞU
General Fiction"Haykırsam, duyar mısın sesimi?" Genç adam, ruhuna nükseden acıyla ellerini sıktı. Yumruk yaptığı parmakları avuçlarına bir ölü gibi gömülmüştü. Bu bir soru değildi, bu acının ruhun topraklarında filizlenen isyanı idi. Ciğerlerini parçalayan kel...