Merhabalar. Sol alttaki yıldıza basmayı ve yorumlarınızı benimle paylaşmayı ihmal etmeyin. Keyifli okumalar....
7. Bölüm: "Merdümgiriz Tebessüm."
Bir düşün içinde kaybetmişti kendini.
Sol kaburgasının değerli bir hazineymişçesine sakladığı yüreği kemikten parmaklıkları zorluyordu. Belki de daha kötüsü, zihninin kimin kapılarını çalarak özgürlüğünü aradığını bile bilmiyordu. Bir düşün tam ortasına, bir kirpik kapatmaya ramak kala olan o büyüsüne hapsolmuştu amansızca. Ne kendisinin ne de evrenin çözebildiği o denklemin içinde yalnız kalmıştı, bir başına.
Ay tenli kadının hapsettiği o kemikten parmaklıklara, o yüreği içinde saklayan kaburga kemiklerine kazınmıştı ismi.
Üstünden tonlarca ağırlığın aynı anda kalktığı gözlerini aralarken, görüş açısına gölgesini düşüren kirpikleri özgür kalmıştı. Gözlerini tamamen açarak bulunduğu yeri idrak etmeye çalıştı. Kafasını çevirerek baktığında kendini gri futon koltuğun üstünde lakin kıyafetlerini çıkarmamış bir şekilde uzandığını fark ettiği. Kaşlarını çatarak kafasını kaldırmaya çalıştı. Şakaklarına giren hafif ağrı onu biraz zorluyordu. Gözlerini sıkıca yumduğunda, o esnada elinin üstünde hissettiği şeyle bakışları karardı.
Bir kumaş parçası avucunun içinde hapsolmuştu.
Sımsıkı, yumruk olmuş parmaklarını gevşeterek kumaş parçasını özgür bıraktı. Avucunun içinde büzüşen eflâtun kumaş parçası, eski hâline dönerek bileğinden aşağı süzülerek koltuğun üstüne düştü. Bir nefes alarak eflâtun bandanaya bakarken, kendisini sorgulamaya başladı.
"Kendine gel, Eray," diye sessizce mırıldanarak doğruldu. Kafasını arkasına çevirerek yatağın üstündeki bandanayı tekrardan avucunun arasına aldı, gözlerini kilitledi. Bandanayı ona geri vermeliydi. Arabasına düşürdüğü an vermemiş olması hataydı aslında. Ancak nedenini çözümleyemediği bir şekilde vermek gelmemişti içinden. Belki de erinmişti, belki de daha fazla orada kalmak istememişti. İşte bunu çözemiyordu.
Parmaklarıyla gözlerini ovuşturarak koltuktan kalkarken, komodinin üstündeki telefonunu kavradı. Ekranı açtığında saatin henüz yediyi dokuz geçtiğini fark etti.
Başını iki yana sallayarak yatağından kalktı. Avucunun arasındaki bandanayı komodinin üstünde koyarak lavaboya doğru ilerledi. Lavabodaki işlerini hallettikten sonra yatak odasına geri dönerek gardırobunu açtı ve lacivert gömleğini ve siyah pantolonunu aldı. Kıyafetlerini değiştirdikten sonra her zamanki gibi siyah ceketini koluna astı ve komodine yönelerek telefonu kavradı. Komodinin üstündeki bandanaya bir süre baktı ve alıp almama konusunda kararsız kaldı. Çenesini sıkarak almaya karar verdi ve elini uzattı. Ceketinin iç cebine yerleştirerek yatak odasından ayrıldı.
Odasından ayrıldığında, kahvaltı masasının başına geldiğinde oturanın sadece babasını olduğunu fark etti. Kaşlarını çatarak gömleğinin yakasını düzeltti ve her zaman oturduğu yere oturdu. Duyduklarından dolayı babasına karşı hala karşı koyulamaz bir nefretle dolsa da, duygularını göstermemeyi iyi bilen birisiydi Eray.
"Günaydın," dedi bakışları kendisine dönen oğluna, Altan Bey.
"Sana da günaydın," dedi Eray ellerini masaya yaslarken. "Sahra'yla Ferda nerede?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ KUĞU
Ficción General"Haykırsam, duyar mısın sesimi?" Genç adam, ruhuna nükseden acıyla ellerini sıktı. Yumruk yaptığı parmakları avuçlarına bir ölü gibi gömülmüştü. Bu bir soru değildi, bu acının ruhun topraklarında filizlenen isyanı idi. Ciğerlerini parçalayan kel...